Milli Çözüm Dergimizin; sapkınlıklarına, sahtekârlıklarına, din istismarlarına ve tahribatlarına yıllardır ve defalarca dikkat çeken yazılar yayınladığı ve bu yüzden nice mahkemeler ve tehditlerle uğraşmak zorunda kaldığı, Adnan Oktar ve suç ortakları nihayet ciddi bir operasyonla yakalanmışlardı. Böylece Milli Çözüm bir kez daha haklı çıkmış, ama“Siz hep Müslümanlarla uğraşıyorsunuz!” diyenlerin yüzleri hala kızarmamıştı. Evet, çok şükür ki, Milli Çözüm yanıltmazdı ve yarı yolda bırakmazdı. Çünkü O Kur'an’ı, vicdanı ve aklı esas alır, asla gerçekleri yamultmazdı.
Sonunda, kamuoyunda "Adnan Hoca" olarak bilinen Adnan Oktar'a sabaha karşı dev bir operasyon yapılmıştı. Suçlamalar arasında “organize suç örgütü kurmak”, “uluslararası ajanlık” ve “küçük çocuklara taciz” yer almıştı. Oktar'ın evinde arama yapılmış, bu aramalarda çıkan belgelere el konularak emniyete taşınmıştı.
Polisin evdeki aramalara devam ettiği, polis helikopterinin de operasyona havadan destek verdiği bilgisine ulaşılmıştı. Ev ve bahçedeki lüks araçlar da uzun süre aranmış ve çıkan bazı belgeler teslim alınmıştı. Oktar'ın Çengelköy'deki evinde yapılan aramalarda ele geçirilenler İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne taşınmış, getirilenler arasında silahların da bulunduğu gözlerden kaçmamıştı.
Adnan Oktar'ın gözaltına alınmasının ardından son dakika flaş bir karar daha alınmış, Adnan Oktar'ın tüm malvarlığına el konulurken şirketlerine de kayyum atanmıştı!
Adnan Oktar'ın 'suç örgütü lideri' olarak gözaltına alındığı operasyonla ilgili savcılıktan son dakika bir karar daha çıkmış ve savcılık, Adnan Oktar'ın tüm malvarlığına el konulmasına karar verirken, tüm şirketlerine de kayyum atanmıştı. Öte yandan operasyon kapsamında 235 kişi hakkında gözaltı kararı alınmış ve yakalananların sayısı 166'ya çıkmıştı. Bu arada soruşturmanın detayları da belli olmaya başlamış, sabaha karşı yapılan baskını mali polisin yürüttüğü anlaşılmıştı. Soruşturmanın kara para soruşturmasıyla ilgili olarak başlatıldığı da ortaya çıkmıştı.
Adnan Oktar'ın baş müridi sayılan Tarkan Yavaş kaçmıştı. Firar eden Tarkan Yavaş, Adnan Oktar'ın sağ kolu olarak tanınmıştı. Kirli işlerin kara kutusu olarak nitelenen Tarkan Yavaş, daha önce örgüte yönelik operasyonlarda yine kaçmayı başarmıştı.
Bilim Araştırma Vakfı'nın da eski Başkanı olan Tarkan Yavaş, küçük yaşta kız çocuğuna cinsel istismar, dolandırıcılık ve uluslararası ajanlık başta olmak üzere 20 suçtan aranmaktaydı. Emniyet yetkililerinin verdiği bilgilere göre; Tarkan Yavaş, silahlı dolaşmaktaydı. 30 yıldan bu yana Adnan Oktar’ın arkadaş grubu içerisinde yer alan Tarkan Yavaş, Galatasaray Lisesi mezunu olup İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdikten sonra, siyasi tarih üzerine de yüksek lisans yapmıştı.
A9 TV’deki ahlak dışı şarlatanlıkları ve kamuoyunda yayınladığı videolarla tartışma konusu olan Adnan Oktar’ın ve yaklaşık 235 adamının gözaltı kararı kamuoyunu rahatlandırmıştı.
Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan ilk açıklamada "Adnan Oktar suç örgütüne yönelik operasyon başlatılmıştır" kaydı vardı. Emniyet’ten; 235 şüpheliye yönelik operasyon yürütüldüğünü duyurmuşlardı. Ayrıca Emniyet kaynakları, Adnan Oktar ve destekçilerine'cinsel saldırı, siyasi ve askeri casusluk, inanç istismarı' suçlamalarının yöneltildiğini de vurgulamıştı.
Adnan Oktar’ın aracıyla kaçarken yakalandığı anlaşılmıştı. Edinilen bilgiye göre; polis ekipleri Oktar’ı gözaltına almak için Üsküdar’daki evine operasyona başlamış, polis ekiplerinin geldiğini fark eden Adnan Oktar’ın ise aracına binerek hızla bölgeden uzaklaşmaya çalıştığı, Üsküdar’dan TEM otoyoluna bağlanıp kaçtığı, polis ekiplerinin de anbean onu takibe aldığı ortaya çıkmıştı. Kovalamacanın Sarıyer’de son bulduğu ve polislerin Oktar’ın aracının önünü keserek gözaltına aldığı anlaşılmıştı.
Adnan Oktar ve korumalarının polise direndikleri de gelen bilgiler arasındaydı. Ayrıca, Oktar'ın canlı yayınlarını yapan A9 TV’ye de operasyon yapıldığı bilgileri ulaşmıştı.
Yakalandıktan sonra ilk açıklamasını yapan Adnan Oktar, hiç utanmadan şu ifadeleri kullanmıştı: "İngiliz istihbaratı uzun süredir bize operasyon yapılmasını istemekteydi. Bu konuda Türkiye'ye heyet gönderildi. Tayyip Bey'in İngiltere ziyareti sırasında da bu talep kendisine iletildi.”
Ardından da şu çelişkili açıklamayı yapmıştı: “Biz vatanına milletine bağlı insanlarız. PKK'ya, vatan millet düşmanlarına operasyon yapılması gerekirken bize yapılıyor. Bu operasyondan Tayyip Bey'in de İçişleri Bakanı'nın da haberi olduğunu düşünmüyorum. Kırgın değilim ama şaşkınım."
Bir dönem “Harun Yahya” müstear ismiyle imani, ilmi ve ahlaki eserler yayınlayan, Harun ve Yahya Peygamberlerin adlarından türettiği Harun Yahya takma adıyla birçok kitap bastırıp dağıtan Adnan Oktar, Ateizm, Darwinizm ve Siyonizm karşıtı kampanyalar başlatmıştı.
Ama daha sonraları, şaşırıp şımaran, önceki kitaplarda savunulan gerçeklerin tam aksi iddialarla ortaya çıkan Adnan Oktar, Mason düşmanıyken Mason olmaktan sakınmamıştı. Yıllarca Yahudilik ve Masonluğun, tüm kötülüklerin sebebi olarak anlatan Adnan Oktar, 2010'dan sonra birdenbire görüş değiştirmiş ve kendisinin de Mason olduğunu açıklamıştı. Yahudi din adamları ve Mason üstadlarıyla sık sık görüşüp madalyalar ve ödüller almıştı.
Bundan sonra, ismi hep tehdit ve şantajla anılmaya başlanmıştı. 1990'lı yıllardan bu yana özellikle sanat camiasından ve zengin çocuklarından kurduğu bir şebekenin başında olan Adnan Oktar artık çok kirli ve gizli işlere bulaşmıştı.
19 ay Bakırköy Akıl Hastanesi'nde yatıp çıktıktan sonra, önceki çizgisinden sapmıştı. Adnan Oktar 1980'li yıllarda ilk kez cezaevi ile tanışmıştı. Yahudilik ve Masonluk üzerine ilk kitabını yayınlayan Adnan Oktar, o dönemde dini propaganda suçlaması ile 19 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak Oktar, cezasını cezaevi yerine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kalarak geçirmişti.
Ardından 1999'da bugünküyle benzer suçlamalardan dolayı tutuklanmıştı.
Adnan Oktar'a, bugün gözaltına alınmasına neden olan suçlamaların benzerlerini 12 Kasım 1999’da yapılan polis baskınında da sormuşlardı. İstanbul polisi, 12 Kasım 1999'da 50 adrese birden düzenlediği baskınlara gerekçe olarak Adnan Oktar ve ekibini "şantaj çetesi" olarak suçlamıştı. İşte o operasyonun ardından Adnan Oktar'ın polisteki ifadesi olarak, Hürriyet gazetesinde ilginç ve iğrendirici ifadeleri yayınlanmıştı.
Fotomontaj tekniğiyle ünlülere şantaj yapılması!
Adnan Oktar'ın polisteki ifadesinde, sindirmek istediği kişilere 'imamlar’ı aracılığıyla komplo düzenlettiğini itiraf ettiği anlaşılmıştı. Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini de açıklamıştı.
Adnan Oktar, Emniyet'teki ifadesinde, “manken Ebru Şimşek, dansözler: Leyla Adalı ve Tanyeli'ye 'fahişe oldukları için’ şantaj yaptırdığını” açıklamıştı. Oktar'ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe Arman ve Savaş Ay'ın adı yer almıştı. Ayrıca Adnan Hoca'nın imamları, Semra Özal'ın papatyalarından Nadire İçkale ile Eyilik Ailesi'ne de şantaj yapmışlardı."
Bu şebekeden kaçan Ceylan Özgül’ün itirafları!
Ceylan Özgül, Adnan Oktar’ın yanında iken, şahsına ilişkin hiçbir kararı kendisinin veremediğini hatırlatarak, yıllar önce değişen Türk Lirası’nı dahi tanımadığını vurgulamıştı. Ceylan Özgül, Instagram'dan yaptığı paylaşımda“Dikkat edin belki sizi de izleyecekler. Gizli kameralarla, açık kameralarla kaydedecekler. AVM'lerde resimlerinizi çekecekler. Sonra onların üzerinde oynayıp değiştirecekler ve istedikleri amaca hizmet etmezseniz aleyhinize kullanmaya girişecekler... Ama, korkmanıza gerek yok şeytanın hilesi zayıftır.” ifadelerini kullanmıştı.
Ceylan Özgül anne babalara şöyle çağrı yapmıştı:
Ceylan Özgül instagram hesabından Adnan Oktar ve Kedicikleri hakkında şok suçlamalarda bulunduktan sonra: "Buradan anne ve babalara sesleniyorum çocuklarınızı bağrınıza basın, yanınızdan, dizinizden ayırmayın, ne derse desinler siz onların çok yakınında, göz mesafesinde durun." diye uyarmıştı.
“Dışarıda, sizler gibi temiz insanların hayal bile edemeyeceği, konforlu ve dindarlık kılıflı bir ortam var, ama iç dünyalarında her türlü maddi, manevi ve bedeni işkencelerin yaşandığı ve her türlü ahlaksızlığın yapıldığı şeytani oluşumlar bulunmaktadır!”
Adnan Oktar ile kediciklerinin gerçek yüzleri gözaltı operasyonu ile ortaya çıkmıştı. Adnan Oktar'ın boğaza nazır evinde uzun namlulu silahlar çıkarken, örgütten kaçan Ceylan Özgül kediciklerin de bellerinde çifte silahla dolaştığını anlatmıştı. Ceylan Özgül Anadolu Ajansı'na verdiği röportajda ise Adnan Oktar grubunun en iğrenç yönünü açıklamıştı. Bu sapkınlar küçük kızlara tecavüz edip Adnan Oktar'a sunuyorlarmış. Ceylan Özgül 2006'nın sonunda Adnan Oktar grubuna girmiş ve kısa sürede örgütün vitrin yüzlerinden biri olup çıkmıştı. 10 yıl kaldığı gruptan 2017 sonunda kaçan Ceylan Özgül Adnan Oktar ile kediciklerin iç yüzünün birebir tanığıydı. İşte anlattıkları:
“Benim bu gruba girme sebeplerimden bir tanesi, ben çok idealist bir genç kızdım üniversite yıllarımda. Grupta anlatılan İslam ahlakını dünyaya hâkim kılmak gibi bu ideallerin üzerinde çalışılacağına inanmıştım. Bu konuda kandırıldım açıkçası. O yüzden bu gruba katılmıştım. Ama bu örgütün iç yüzü gerçekten pislik dolu. Bakın 7, 10, 14 ve 17 yaşında kızlar burada tacize uğruyorlardı. Defalarca tecavüze uğrayan kızlar vardı. Ve bunlar, tek tek Adnan Oktar’a sunuluyorlardı!”
Ceylan Özgül: “Örgütün bu dejenere ve yasadışı yüzünü ne zaman fark etmeye başladınız?” sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: “Bu kirli yüzlerini ilk defa 2010-2011 yıllarında İsrailli politikacılar ve Masonlarla temas kurmaya başladıklarında fark ettim. O yıllara kadar hepimiz Adnan Oktar'ın vitrindeki yüzünü İsrail ve Mason karşıtı olarak tanırken, bir anda İsrail ile gereğinden fazla yakınlıklar ve Türk devletinden gizli bağlantılar kurulmaya başlandığını gözlemledim. Bu ani dönüş de beni çok sarsmıştı. Örgütte kaldıkça daha mahrem bilgiler bana açılmaya başlandı. Bana örgüte girerken gösterilen “İslam'a ve insanlığa hizmet” görüntüsünün aslında bir paravan olduğu artık ortaya çıkmıştı. Mason karşıtlığından bir anda 33 derece Masonluğa sıçrayış beni, bu hareketi sorgulamaya zorlamıştı. Cemaatin, altı boş mantıklar üzerinden, keskin dönüş ve talimatlarla yönlendirildiğini anlamıştım ve artık aralarında kalamazdım!”
Adnan Hocacıların MOSSAD ajanlığı!
Kamuoyunda kedicikleriyle bilinen Adnan Oktar'ın şoke eden fotoğrafları ortaya çıkmıştı. İsrailli Siyonist vekille birkaç kez gizli gizli görüşen Adnan Oktar'ın edindiği bilgileri MOSSAD'a verdiği anlaşılmıştı. Bu yıl (2018) içinde İsrailli vekille birkaç kez görüşen Adnan Oktar'ın bilgileri MOSSAD'a vermesi herkesi şaşırtmıştı. Yapılan bu görüşmeler sonrasında Adnan Oktar'ın geçmiş yıllara dönük İsrailli yetkililerle ziyaretleri de incelemeye alınmıştı.
Para karşılığı bilgi aktarıyorlardı!
Milliyet gazetesinden Ferit Zengin'in haberine göre, Adnan Hocacılardan Azerbaycan uyruklu iki hacker tarafından, para karşılığında MOSSAD'a bilgi aktarıldığı da saptanmıştı. Milyon dolarlar karşısında MOSSAD'ın istediği bilgileri çalan Adnan Oktar’cı hackerler önce bunu İsrailli vekile satıyor, oradan da MOSSAD'a aktarıyorlardı.
Şimdi, iz’an ve vicdan ehline soralım:
İslam'a ve insanlığa hizmet kılıflı, aslında din istismarcılığı ve ahlak yozlaştırılması ile uğraşan bu şerli ve şeytani oluşumların bunca tahribatlarına fırsat tanımadan, önce; Milli Çözüm Dergisi’nin zamanında yaptığı uyarı yazılarını dikkate alarak bunların üzerine varmak daha doğru ve lüzumlu bir yaklaşım olmaz mıydı? Ama asla unutmayın, Milli Çözüm her hususta Hakkı esas aldığı, hayra bağlı kaldığı ve yanlışlıkları cesaretle haykırdığı için, Allah'ın inayetiyle hep haklı çıkmaktaydı ve diğer konulardaki saptama ve uyarılarımızın da gerçekleşeceği günler, İnşaallah yakındı! Merak edenler Adnan Oktar’ın şarlatanlıklarıyla ilgili Milli Çözüm Dergimizdeki yazılarımızı lütfen bir kez daha okusunlardı.
Dilipak’ın dolaylı itirafı!
İsrail'le resmen “normalleşme anlaşması” imzalamış iktidar yandaşlarının“Adnan Oktar'ın İsrail’le yakınlaşmasına” karşı çıkmaları da tam bir çifte standart ve sahtekârlıktı. Hatta bu operasyonların iktidarın da başını ağrıtacak“Kirli ilişkileri ortaya çıkarmasından” korkanlar bile vardı. İşte Abdurrahman Dilipak’ın kuşkuları!
“Öte yandan, “Mürit” kılığında Adnan Oktar örgütüne sızan Fuat Kozluklu, Oktar’ın evlerinden binlerce şantaj kaseti çıkabileceğini söyledi. Bakın, bu operasyonu kim, niçin başlattı emin değilim, ama kim, ne için bu işi başlatmış olursa olsun, bu iş siyaset, bürokrasi, sermaye, sanat, medya kimi vuracağı belli olmaz. Bu işe ecinniler, derin, karanlık güçler, “Cemaat” karışabilir.
Savcılığın Oktar’a yönelik suçlama listesi hayli kabarık: Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, çocukların cinsel istismarı, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, çocuğun kaçırılması veya alıkonulması, cinsel taciz, şantaj, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi ve askeri casusluk, dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, özel hayatın gizliliğini ihlal, resmi belgede sahtecilik, terörle mücadele kanununa muhalefet, tehdit, cebir, iftira, halkı askerlikten soğutma, hakaret, suç uydurma, yalan tanıklık, nitelikli dolandırıcılık, kaçakçılıkla mücadele kanununa muhalefet, vergi usul kanununa muhalefet, rüşvet, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, eziyet, kişisel verilerin kaydedilmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanuna muhalefet. MASAK’ı ilgilendiren suçlar da var, casusluk da. Ne ararsan var. Şimdilik 235 şüpheliye yönelik olarak operasyon başlatıldı. Bu sayı ilk ifadelerden sonra ve yeni ihbar ve müştekilerle daha da artabilir.
Bu yapının içinde asker de var sivil de. Dini çevrelerden isimler de var, milliyetçi, solcu, liberal görünen çevrelerden insanlar da. Sadece Mehdi, Mesih, Darwin ve Marks’tan söz etmiyorlardı. Harun Yahya takma adıyla Ateizm, Darwinizm ve Siyonizm karşıtı görüşleriyle yıllarca gündem oldu. Gazetelerde yazılar yazdılar, kitaplar yayınladılar, röportajlar verdiler, okullarda sergiler açtılar. En son geldiği noktada Oktar, “kedicikler” olarak bilinen kadınlarla gündem oldu. Atatürkçülükten vazgeçmedi ama dindarlardan uzaklaştı. Artık Mason olduğunu söylüyordu. Gözaltı sırasında, operasyondan İngiltere’yi suçladı. Erdoğan ve Soylu’nun operasyondan haberi olmadığını söyledi. İlginç! Erdoğan Brüksel’de iken bu operasyon yapılıyor.”[1]
Ne yani, Bay Dilipak “Eğer Sn. Erdoğan Türkiye'de bulunsaydı ve haberi olsaydı, bu operasyonu yaptırmazdı!” demeye mi çalışmıştı. Demek ki irtibatlarının farkındaydı. Ama şimdilik şu kadarını hatırlatalım ki: “Korkunun ecele faydası olmayacaktı!.” Ve hiçbir şey gizli kalmayacak ve ayarınız mutlaka ortaya çıkacaktı. Sizin yanılgınız bunun çok uzak olduğunu sanmanızdı.
Eski içişleri Bakanı Saadettin Tantan çok çarpıcı iddialarda bulunmuş, AKP iktidarının Adnan Oktar operasyonlarından rahatsız olduğunu vurgulamıştı!
S. Tantan: Adnan Oktar şebekesi mağdurlarının artık korkuyu yenmeleri gerekiyor. Onun için de bu ailelere destek verecek kamuoyu desteği gerekiyor. Bu olayı yürüten Cumhuriyet Savcılığına ve İstanbul Emniyetine halkın desteği gerekiyor. Niye?.. Çünkü aldığım bilgilere göre, AKP'de de rahatsızlık var bunlarla ilgili. Adnan Oktar şebekesine yönelik operasyondan dolayı.
Soru: Onca yılın ardından niçin bugün bu operasyon yapıldı sizce?
S. Tantan: Bu operasyonun uzun bir projenin, çalışmanın eseri olduğu unutulmamalı… Niye yapıldı?.. 1999 yılında biz operasyonu yaptığımızda bugünkü İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan da onu çok yakinen biliyor, çalışmanın içerisinde orada olan insanlardan birisi oluyor… Şu anda iktidarın da bunu desteklemesi gerekiyor. Ama maalesef iktidardan hiç destekleyici bir cümle duymadık henüz... Niye?.. Çünkü 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim arifesinde Tayyip Bey'in orada mankenler falan vardı, meşhur Gülay falan... Tayyip Bey'in yanında çalıştılar, çarşafa girip ev ev dolaştılar. O günkü arşivlere bakarsanız onları tanırsınız. Tabi biz çok şey yapamadık o zaman… Çünkü çok farklı bir yapılanma... Bir nevi istihbarat yapısı olduğu kesin, bundan hiç şüpheniz olmasın.”[2]
Genelkurmay’ın Millî Savunma Bakanlığına bağlanması, korkarız daha büyük tahribatlara yol açacaktı!
Yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle:
a) Avrupa Birliği Bakanlığı yerine Avrupa Birliği Başkanlığı kurulmuş olmaktaydı.
b) Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanına bağlanmıştı.
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle yapılan düzenleme kapsamında, Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının çağrısıyla iki ayda bir toplanacaktı. Kurula, Cumhurbaşkanının katılmadığı zamanlarda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Başkanlık yapacaktı.
c) Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmıştı.
Çok büyük talan ve tahribatlara yol açma potansiyeli taşıyan bu kararlar, şayet malum odakların talimatlarıyla alınıyorsa, bakalım kimlerin başını belaya sokacaktı!..
Adnan Oktar'ın kirli bağlantıları
Adnan Oktar’ın üzerine hiçbir şey, ne bir tapu, ne bir fatura kaydı, ne bir telefon kaydı bulunmamıştı. Oktar bütün harcamalarını müritleri üzerinden yapmıştı. Medyada görüntüleri çıkan köşk de esasen 250 metrekare üzerine oturan bir binaydı. Küçük de bir bahçesi vardı. Zaman içinde Boğaziçi İmar’da geliştirdikleri ilişkilerle adım adım etrafındaki devlet arazisine bir şekilde konmuşlardı. Köşk kâğıt üzerinde karı-koca görünen müritleri adına kayıtlıydı. Burayı birkaç bina altında yaşayan mal-mülk zengini bir kişiden kiralamışlardı. Daha sonra üzerine çöktükleri ve Kandilli Rasathanesi'ne kadar uzanan alanda camekân, prefabrik yapılar oluşturmuşlar ve bu yapılar birbirine koridorlarla bağlantılıydı. Erkeklerin örgüt içinde yükselmesi, Adnan Oktar’a para ve kadın sağlamaya bağlanmıştı. Kim ne kadar çok para ve kadın ayarlarsa o kadar prestiji artmaktaydı.
FETÖ’nün 3 ismi ile sürekli irtibatları
Ortaya çıkan bilgilere göre FETÖ’nün 3 ismi de Adnan Oktar’ın köşkünün düzenli ziyaretçileri arasındaymış. Bunlar; biri hapiste, biri firari 2 gazeteci ve Rumi Forum’un başkanı Emre Çelik olmaktaydı. Bu isimler 17-25 Aralık darbe teşebbüsü sonrasında da Oktar’ı devamlı olarak ziyaret etmeye başlamışlardı. Bu ilişkiler üzerinden özellikle tarihi eserlerle ilgili davalar Yargıtay aşamasında yönlendirilmeye çalışılmıştı.
Adnan Oktar'ın FETÖ elebaşı Fetullah Gülen hakkındaki iltifatları: "Fetullah Hoca beni çok seviyor. Cemaatimizin faaliyetlerini İslam alemindeki en mükemmel faaliyet olarak görüyor. Bu sırrımı da söylettiniz bana. Kendi arkadaşımı gönderdim Fetullah Hoca'nın yanına. Ona İttihad-ı İslam'ın hedef olduğunu söylüyor Fetullah Hoca, maşaallah. Akılcı bir tevazuuyla, akılcı tavırlarla güzel bir faaliyetin devam ettiğini belirtiyor. Hocamızı biz de çok severiz, ben de çok severim Fetullah Hocamı, o da beni çok sever. Yahu sizden de sır saklanmıyor! Fetullah Hoca Mehdi aşığıdır. Fetullah Hoca, ahir zamanda gelecek, mühim şahıslardan birisidir. İlla söyleyeyim mi? Fetullah Hoca Kahtani olabilir. Bir şey bilmesem söylemem. Mehdinin yardımcısıdır Kahtani. Hadislerde çok kapsamlı anlatılmıştır. Seyiddir Fetullah Hoca. Peygamberimizin soyundandır. Muhammed Fetullah Gülen'dir ismi. Çok mübarek bir insandır. Mehdiye geniş çaplı talebe hazırlayan bir insandır, hazırladı da zaten.” Yani bir sapık şarlatan diğer kiralık münafığa övgüler yağdırmıştı!
Hayret, 1980’lerin sonlarında, Ahmet Akgül Hocamız Fetullah Gülen’in “dış bağlantılı ve çok tehlikeli bir din-devlet tahribatçısı...” olduğunu söylediği için, ona karşı çıkan ve fesat çıkarmakla suçlayan Şeyh Cemil Evliyaoğlu da Fetullah Hoca’nın Mehdinin yardımcılarından olduğunu savunmuşlardı. Maalesef 15 Temmuz hıyanetinden sonra bile özür dileyip hatasını kabule yanaşmamış, bu sefer Erdoğan’ı Mehdi yardımcısı yapmıştı.
Bu operasyonda ismi zikredilen çok ilginç biri daha vardı; Jonathan Schanzer! Schanzer’ı Reza Zarrab davasında hâkim Richard Berman’ın, savunma avukatlarının itirazlarını reddederek İran yaptırımları konusunda atadığı bilirkişi olarak tanınmıştı. Schanzer, Washington merkezli düşünce kuruluşu FDD’nin Başkan Yardımcısıdır. Peki bu ismin Adnan Oktar dosyasında ne işi vardı? Schanzer de Adnan Oktar’ı köşkünde belli aralıklarla ziyaret eden isimler arasındaymış. Bazı müritler de ABD’ye onu görmeye gidiyorlarmış.
Adnan Oktar’ın İsrail’le de ciddi ilişkileri saptanmıştı, bürokratlar ve din adamları ile düzenli görüşme trafiği ve onlar üzerinden gelen paralar vardı. Yukarıda bahsettiğim Schanzer’in Başkan Yardımcılığını yaptığı FDD de ABD’deki Siyonizm destekçisi zengin işadamlarından maddi yardım alan bir kuruluş konumundaydı. En büyük bağışçısı da Kudüs konusunda Trump’ı teşvik eden milyarder Sheldon Adelson’dur. Yani Adnan Oktar hem İsrail hem de ABD’deki Siyonist lobilerle irtibatlıydı.
Bu lüks hayatın kaynağı!
Ceylan Özgül’e göre: Kara para aklama, dolandırıcılık, şantaj, İsrail ve Siyonist kaynakları... Bağış adı altında milyonlar toplanmaktaydı. Müritlerin de parasını elinden almaktaydı. Erkekler örgüte çok genç yaşta geliyordu. Sonraki yıllarda iyi bir iş adamı olabiliyor ve milyonlarca dolar gelir getirebiliyordu. Adnan Oktar bütün paraları ellerinden alıyordu. Kimsenin kendine ait hayatı olmuyordu. Ailelerin dava açmasını sınırlandırmak için kızlar oradaki müritlerle evlendiriliyordu. Bu normal bir evlilik olmuyordu. O insanı sadece evlendiğiniz an görüyorsunuz. “Kocam” dediğiniz insanı sokakta görseniz tanımazsınız. Sadece nikâh memurunun önüne gidip “Evet” dersiniz, sonra farklı kapılardan çıkıp gidersiniz. Sorduklarında “Müritlerimiz evliler” demek için bu formaliteler yapılıyordu. Cinsel istismar konusuna defalarca şahit oldum. 7, 10, 16 yaşında kız çocuklarının taciz edildiğini duydum. Kimi çocuğu kendi annesi getirip onların ellerine veriyordu. Bazıları para için, bazıları inandıkları için böyle yapıyordu.
Bir gizli Tanık’ın: ''40'tan fazla kişiyle ilişkiye girdim'' itirafı:
İfadelerdeki detaylar, yapılanmanın içindeki çarpık ilişkileri ve yapının nasıl işlediğini de ortaya çıkarmıştı. Örgüte çocuk yaşta girdiği anlaşılan ve örgüt içindeki 40'tan fazla kişiyle ilişkiye girdiğini söyleyen gizli tanığın ifadeleri kan dondurmaktaydı: "16 yaşımdayken, sonradan Adnan Hoca grubundan olduğunu öğrendiğim bir şahısla tanıştım. Bana dini telkinlerde bulundu, ibadet etmem gerektiğini ve bu ibadeti herkes tarafından bilindiği şekilde değil de günde iki vakit; sabah akşam ikişer rekât halinde ve her rekâtta birkaç kelime söyleyerek yapabileceğimi anlattı. Hatta çırılçıplak da yapabileceğimi vurguladı. Önce bana mantıksız gelmişti ama yapılan telkinlerle ben de bunlara inanmıştım. Kısa bir süre sonra beni grubun diğer üyelerinin de kaldığı evlere götürmeye başladı. Erkek arkadaşımın telkinleri sonucunda kendisinin grubundaki diğer arkadaşlarıyla birlikte olmamın sevap olacağına beni inandırmışlardı."
"Bu dönemde arkadaş grubunun üyesi olan A.T, A.A, A.Ç, A.A.B, A.A, A.K, B.B, B.Y, B.S, H.A, C.Y, C.G, E.E, F.T, F.K, H.E, İ.T, K.K, M.M, M.D, N.A.K, N.N, O.B, U.Z, Ö.B, A.S.E, S.U, S.A, S.S, S.K, S.M, T.K, U.S.T adlı şahıslarla çeşitli şekillerde ilişki yaşadım. Bu ilişkiler sebebiyle cinsel hastalıklara yakalandım ve tedavi yapıldım. Bu hastalıklara diğer bazı kızlar da yakalanmıştı. Doktor bu hastalığın sebebini çok eşlilik olarak açıklamıştı. Grubun içinde 'Cariye' olarak bilinen kızların evine gidip gelmeye başladım. 'Abi' olarak nitelendirilen Adnan Hoca'nın yazdığı iddia edilen kitaplar sürekli okutulmakta ve beyin yıkanmaktaydı. 'Kardeşler' olarak nitelendirilen grubun evlerinde de sürekli cinsel ilişkiler yaşanmaktaydı.”
"Adnan Hoca'dan '100 senede bir gelen kurtarıcı' olarak bahsediliyordu. Erkeklerle ilişkilerin Kardeşler'e ve Adnan Hoca'ya itaatin bir gereği olduğu, bunun bir 'hizmet' olduğu ve karşılığının da öbür dünyada görüleceği söyleniyordu. Onların arasından ayrılanın da cehenneme gideceği söylenerek sürekli baskı yapılıyordu. Grup üyelerine “ağırlığın cinselliğe değil, dini bilgilere verilmesi gerektiğini” söylediğimde; Abi'nin (Adnan Hoca) bu konuları daha iyi bildiği, sadece ona itaat etmemiz gerektiği söyleniyordu. Bizlere bir gün Ortadoğu'ya hâkim olunacağı, Antalya bölgesinden Tevrat'ın en eski halinin çıkacağı, bunun da bizim kutsal kitabımız (Kur’an-ı Kerim) ile aynı olacağı vurgulanıyordu. Kardeşler 'Abi'yi hayvanlarla konuşurken gördüklerini söyleyerek, onu gözlerimizde büyütmeye çalışıyordu.”
Selçuk Özdağ’a göre, “Adnan Hoca grubunun devamlı TBMM'ye gelen elemanları vardı. Bunlar milletvekillerini ziyaret ediyor, Adnan Oktar'ın ne kadar vatansever olduğunu anlatıp propagandasını yapıyor ve kitaplarını dağıtıyorlardı” diyen AKP’li Selçuk Özdağ, Adnan Oktar ekibinin FETÖ ile AKP arasında arabuluculuk teklifinde bulunduklarını açıklamıştı.
“17-25 Aralık operasyonundan sonra, yanıma gelen bu grubun önemli elemanları, Sn. Recep T. Erdoğan'la, Fetullah Gülen grubunun arasının düzeltilmesi gerektiğini, yıllarca birlikte olan iki kardeş yapının birlikte ülke için faydalı işler başarabileceğini belirttiler, ‘Biz, bu konuda arabuluculuk yapmak istiyoruz' dediler. Ben onlara, 17/25 Aralık operasyonuyla yapılmak istenen hıyanetleri anlattım ve ‘Bu işe karışmayın. Erdoğan bu konuda haklı' dedim. Fetullahçıların, devlete sahip olmak istediklerini, bunun da yanlışlığını dile getirdim.”
“Örneğin, bunların adamları beni, İsrail televizyonuna çıkarmak için girişimlerde bulundular. Böyle bir program için biletimi aldırıp İstanbul'a davet ettiler. Kabul etmedim. Bunlar, daha önce Masonluğa karşıyken, sonra Masonluğu öven açıklamalar yaptı. İsrail ile bu kadar yakınlaşmaları da soru işaretleri meydana getirmişti.” diyen Selçuk Özdağ’a göre Türkiye'yi bekleyen üç tehlike vardı:
1- Devlet dairelerinde büyük yolsuzluklar vardı.
2- Örgütsel faaliyetler dışındaki siyasal Kürtçülük akımları,
3- Cemaatlerin ve tarikatların siyasallaşması. Kimse hukuk ve mali denetim dışında kalmamalı, kimse “Ben devlete sahip olacağım” havasına kapılmamalıydı.
Çok önemli bir uyarı!
En son ve en sağlam bilimsel gerçekler ve teknolojik gelişmeler ışığında; Yüce Allah'ın varlığını, sonsuz ve kusursuz sıfatlarını, hayret ve hayranlık uyandıran yaratılış harikalarını, İslam'ın bütün kurum kurallarıyla haklılığını ve hayırlılığını, peygamber ahlakının huzur ve kurtuluş esaslarını çok güzel ve mükemmel şekilde anlatan “Harun Yahya” imzalı kitapçıklarını, hem Adnan Oktar yazmamıştır, hem de onun yamuklukları bahanesiyle bu eserlere kem gözle bakılmamalıdır. Çünkü bu kitaplar Dinsizliği ve Darwinist düşünceyi temelinden çürütüp tarihin çöplüğüne atmışlardır.
Ve yine Yahudilerin azgın ve sapkın takımının, insanlık bünyesini bir kanser uru gibi kuşatan, Şeytan’ın ekonomik, siyasi ve ahlaki tahribat ve talanlarını anlatan Siyonizm’in perde arkasını, zulüm ve sömürü çarkını ve onların ön karakolları konumundaki Masonluğun gizli ve kirli icraatlarını en sağlam bilgi ve belgelerle açıklayan “Yahudilik ve Masonluk” adlı muhteşem kitaplar da, hem oldukça önemli ve ilmi kaynaklardır, hem de zaten bunların gerçek yazarı Adnan Oktar olmadığından, daha sonraları bu kitaplardaki bilgilerin tam aksini savunmaya başlamıştır. Sonraki sapkınlık ve şarlatanlıklarına bakıp “Harun Yahya” müstear isimli ve çok çok önemli kitaplarına ve “Yahudilik ve Masonluk” gibi çok ciddi ve öğretici kaynaklara asla kem gözle ve şüphe ile bakmamak, bunları mutlaka okumak, okutmak ve her fırsatta yararlanmak lazımdır. Zaten Adnan Oktar'ı yoldan çıkarıp yamuklaştıran, onu şaşırtıp şımartan odaklar, işte bu eserlere olan itimat ve itibarı zayıflatmayı amaçlamışlardır.
[1] 13 Temmuz 2018, Abdurrahman Dilipak, Adnan Oktar Deyip Geçmeyin!
[2] http://www.mynet.com/haber/guncel/eski-icisleri-bakani-ndan-carpici-iddia-ak-parti-adnan-oktar-operasyonundan-rahatsiz-