Eylül 19 11:49

BİR DELİNİN SON DİLEKÇESİ VE GÖNÜL FERYADI

BİR DELİNİN SON DİLEKÇESİ VE GÖNÜL FERYADI

Sosyal medyada oldukça yaygınlaşan, ibretli ve hikmetli içeriği dolasıyla ilgi odağı olmaya başlayan; ama maalesef Milli Çözüm dergimizden alındığı ve Üstadımız Ahmet Akgül tarafından yazıldığı (ve onun sohbetlerinin bir dökümü olarak hazırlandığı) özenle saklanan, böylece telif haklarına saygısızlık ve bir nevi fikri haksızlık ve hırsızlık sayılan“Bir Delinin Son Dilekçesi ve Gönül Feryadı” yazımızın tamamıdır. (Genel Yayın Yönetmeni: Osman Eraydın)

        

Hz. YUŞA Nebi’nin İstanbul’a Getirilişi!

Ahmet Cömert kardeşimiz sordu: “Hocam, bizim Beykoz’daki çok uzun ve heybetli makamın Hz. YUŞA’ya ait olduğu söylenmektedir. Bu denli büyük olması ve İstanbul’da bulunması mümkün ve münasip midir?”

Ahmet Akgül Hocamız:

Doğal ortamların ve coğrafi durumların giderek bozulması, sosyal ve ekonomik sıkıntıların artması ve yaşam şartlarının zorlaşması sonucu insan neslinde, zamanla fiziki yönden kısmi bir küçülme görülmesi mümkün ve muhtemel ise de, bunun çok aşırı ve ihtimal dışı boyutlarda olması pek makul ve münasip düşmemektedir. Çünkü öyle 17-18 metre uzunluğunda 4-5 metre genişliğinde bir insan yaşadığına, ne fosillerde ne tarihi eserlerde rastlanmış değildir. Peki Hz. Musa döneminde ve Mısır Filistin bölgesinde yaşayan Hz. Yuşa İstanbul’a nasıl gelmiştir? Doğu Roma (Bizans-Konstantin) Kralları, Batı Roma’ya (Vatikan’a) üstünlük sağlamak ve Hristiyan dünyasının fiili merkezi ve hamisi olduklarını ispatlamak için, Ortadoğu’daki Nebi ve Aziz kemiklerini ve Hz. Musa’nın emanetlerinin saklandığı sandık gibi kutsal objeleri, yerlerinden alıp Konstantin’e getirmişlerdir. İşte bunlardan birisi de Yuşa Nebi’nin kemikleridir. Onun kabri Filistin’de Efrahim Dağı eteklerindeki Eriha karyesinde iken çıkarılıp İstanbul’a nakledilmiştir.

Yuşa Peygamberin, Hz. Yusuf (a.s) neslinden olup, Hz. Musa döneminde “fetası (genç yol arkadaşı) ile birlikte iki denizin birleştiği yere" kadar yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (a.s) ile buluşmaları Kur’an-ı Kerim'de Kehf Suresi'nin 60-65. ayetlerinde anlatılan mübarek kişi olduğu bildirilir. Burada, Hz. Musa'nın yanındaki genç adamın Hz. Yuşa olduğu bazı rivayetlerde haber verilmektedir. Hz. Yuşa'nın kemiklerinin Beykoz Yuşa Tepesi'nde gömülüp çevrildiği, Beşiktaş'ta türbesi bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşi, evliyaullahtanYahya Efendi'nin (1494-1570) manevi keşfi ile tespit edildiği söylenir. Bazı tefsirlerde Yuşa (a.s)'nın Musa (a.s)'nın vefatından sonra peygamber olarak görevlendirildiği, Hz. Musa'nın yeğeni ve yardımcısı olduğu, Hristiyanların ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Buna göre Yeşu (Yuşa) Beni İsrail'e gönderilen dört büyük peygamberden biridir. 

Hz Yuşa’nın birçok mucizesi nakledilir: Şeri'a ırmağını ayakları ıslanmadan geçmiştir, Geboan savaşında günü uzatıp Güneş’in batışını ertelemiştir, Eriha surlarını bakışıyla yıkıp devirmiştir. AMALİKA kâfirleriyle ve yerli kavimlerle uzun süre harp ederek, Filistin, Ürdün ve Şam topraklarını ele geçirmiştir. Yuşa Peygamber, Hz. Musa’nın, HIZIR Aleyhisselam’la tuzlu balığın METAFİZİK İSTİHBARAT ÂLEMİNDE remz/işaret olarak kullanıldığı, İKİ DENİZİN buluştuğu yerdeki görüşmesinde yanlarında idi.

Evet Bizans (Konstantin) Kralları Ortadoğu’daki, Hz. Musa’nın tabutu (Kutsal emanet sandığı) dâhil tüm manevi objeleri İstanbul’a getirip Ayasofya mahzenlerinde muhafaza etmektelerdi. Ancak 1203 senesinde İstanbul Latin (Batı Roma) işgaline girince -ki bu saldırgan ve yağmacı askerlerin elebaşları, Yahudi güdümlü Tapınak Şövalyelerinintemelini teşkil etmektedir- bu talanı önceden haber alan Bizans Kralı ve adamları, Hz. Yuşa’nın mezarını ve kutsal sandığı kaçırıp şimdi Beykoz’daki tepeye gömlemiş ve asıl yerleri belli olmasın diye de öyle çok uzun ve geniş bir alanı çevirmiş olabilir. Bu işgali gerçekleştiren Latin Kralının mezarının hâlâ Ayasofya’nın altında olduğu bilinmektedir. Bu işgal ve talan sırasında Bizans Kralı ve yakınları İznik’e göç etmişler ve orada küçük Ayasofya’yı inşa etmişlerdir. Hatta ta o dönemlerde, bu tür saldırı ve tahribatlardan kutsal emanetleri korumak-kaçırmak üzere Haliç ve Boğazın altından şehrin iki yakasını birleştirendehliz dibi tüneller kazıldığı rivayet edilmektedir.

Hem Topkapı’daki kutsal emanetlerin, hem de Hz. Musa’ya ait Tabut (sandık emanetinin) Hz. Mehdi Aleyhisselam’a teslim edileceği konusu da pek çok kaynakta haber verilmektedir!

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz