Sıffin Savaşı’nın Ayrıntıları
Hz. Muaviye'yi, Hz. Ali’ye Biat Etmekten Alıkoyan Kuruntuları
Muaviye, Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde Şam Valisiydi. Hz. Ali Hilafete geçince, onu görevinden azledip yerine Abdullah b. Ömer'i tayin etmek istedi. Ancak Abdullah b. Ömer mazur görülmesini isteyerek bu teklifi kabul edemeyeceğini beyan etti. Bunun üzerine Hz. Ali, Şam'a Sehl b. Huneyf’i gönderdi. Sehl, Şam'a giremeden zorla geri gönderilmişti.
Hz. Muaviye (R.A) yakını olması hasebiyle Hz. Osman'ın katillerinden kısas alınması hususunda kendisini sorumlu görmekteydi.
"Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür." (İsra: 33) ayetini kendisine delil göstermekteydi. Bu sebeple Muaviye (R.A) insanları topladı ve Hz. Osman hakkında onlara bir konuşma yaptı. Onun haksız yere öldürüldüğünü ve bu işi de helâl haram tanımayan münafık sefih bir grubun yaptığını hatırlattı. Çünkü onlar haram ayda ve haram beldede bu kanı akıtmışlardı. İnsanlar bu konuşmadan hayli etkilenip duygulanmışlardı. Muaviye'ye destek mahiyetinde sesler yükselmeye başlamıştı. O cemaat içinde Resulüllah (S.A.V.)'in ashabından bir grup da vardı. Onlardan biri -ki o, Mürre b. Ka'b idi- kalktı ve;
Resulüllah (S.A.V.)'den işittiğim Hadis olmasaydı konuşmazdım. Resulüllah (S.A.V.) fitneleri ve fitnelerin yakınlığından bahsetti. O esnada elbiselerine bürünmüş biri geldi. (Onu işaret ederek); "Bu (kişi), o gün hidayet üzere olur." buyurdu. Kim olduğunu öğrenmek için kalkıp baktım. Osman b. Affan olduğunu öğrendim. Onunla yüz yüze geldim ve sordum: "Bu mu?" dedim. Efendimiz: "Evet." buyurdu. (Sahih-i Sünen-i Ibni Mâce 1/240)
Hz. Muaviye'nin, kan davasını gütmede istismar ettiği daha tesirli bir Hadis de vardır. O da, Numan b. Beşir'in Hz. Aişe (R.A)'dan naklettiği şu Hadistir:
"Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma!" Resulüllah (S.A.V.) bu sözü üç defa tekrar etti. Hadisi rivayet eden Numan b. Beşir diyor ki: (Hz. Aişe'ye) "Ey mü'minlerin anası, bunu daha önce niçin rivayet etmemiştin?" diye sordum. O da bana; "Unutmuştum, vallahi hatırlamamıştım." dedi. (Numan b. Beşir devam ediyor): "Bu Hadisi Muaviye b. Ebi Süfyan'a nakledince benim rivayetimle iktifa etmedi, mü'minlerin annesine mektup yazarak bu Hadisi kendisine yazmasını istedi. O da ona yazarak gönderdi." (Müsned-i Ahmed 240 Hadis sahihtir.)
Muaviye liderliği altındaki Şam halkının, Hz. Ali'ye biati terk edişindeki gerekçeleri; Hz. Osman’ın katilleri üzerinde Allah'ın hükmünün icra edilmemesi iddiasıydı. Onlar; önce kısas, sonra biat diyorlardı. Muaviye'nin Vali kalmak, hatta Halife olmak gibi nefsi hesaplarına bu gibi şeyleri bahane edip etmediği ise ahirette ortaya çıkacaktı. Çünkü O, bu işin şûranın altı üyesinden birine ait olduğunu bilmiyor olamazdı. Yine O, Hz. Ali'nin kendisinden daha faziletli ve bu işe daha hak sahibi biri olduğunu da bilmiyor olamazdı. Yine O, Sahabenin icma’ıyla Medine'de biatin tamamlanmış olduğundan da haberdardı.
Hz. Muaviye’nin Mü’minlerin Emiri Hz. Ali'ye Yanıtı
Hz. Ali, Muaviye'ye çok sayıda mektup gönderdi. Ancak Muaviye bunların hiçbirine cevap vermedi. Mektupların gelişi, Hz. Osman'ın katledilişinin üçüncü ayına kadar devam etti. Bundan sonra Muaviye bir adamıyla birlikte bir mektup gönderdi. Hz. Ali bu adama; "Geridekiler ne durumda?" diye sordu. Adam; "Kısastan başka bir şey istemeyen bir topluluğun yanından geliyorum. Onların her biri intikam ateşiyle yanıp tutuşuyor. Altmış bin yaşlı şu anda Osman'ın -Dımaşk minberine asılı- gömleği altında ağlaşıyor" deyince, Hz. Ali; "Allah'ım, Osman'ın kanından beri olduğumu Sana arz ediyorum!" buyurmuşlardı. Sonra Muaviye'nin elçisi dışarı çıktı. Dışarı çıkar çıkmaz Hz. Osman'ı katleden hariciler öldürmek üzere ona saldırdılar, o ise canını onlardan zor kurtarmıştı. (El Bidâye Ve'n Nihâye 7/240)
Hz. Ali’nin Şam’a Sefer Hazırlığına, oğlu Hz. Hasan’ın Karşı Çıkması
Muaviye'nin ret cevabı Hz. Ali'ye ulaşınca, Hz. Ali Şam'a sefer yapmaya karar verdi. Mısır'daki Kays b. Sa'da, Kûfe'deki Ebu Musa el Eş'arî'ye ve Basra'daki Osman b. Huneyf'e mektup yazdı ve savaşa asker hazırlamasını emretti. İnsanlar etkili konuşmalar yaparak onları savaşa ve hazırlık yapmaya teşvik etti. Kuşem b. Abbas'ı Medine'de bırakarak yola çıktı. Kendisine itaat edenlerle birlikte isyan edenlere karşı savaşmaya gidiyorlardı. Bu sırada oğlu Hz. Hasan Ona geldi ve; "Babacığım, bunu yapma. Zira bu sebeple Müslüman kanı akacak ve Müslümanlar ayrılıp parçalanacak!" teklifini iletti. Ancak Hz. Ali bu teklifi kabul etmedi. Savaşa karar vermişti. Orduyu tanzim etti ve sancağı Muhammed b. Hanefiyye'ye verdi. Ordunun sağ cenahında İbni Abbas’ı, sol cenahında da Ömer b. Ebî Seleme’yi getirdi. Sol cenahta Amr b. Süfyan b. Abdülesed olduğu da söylendi. Öncü kuvvetlerin başına Ebu Ubeyde'nin kardeşinin oğlu Ebu Leyla b. Ömer b. Cerrah'ı tayin etti. Ordu Medine'den Şam'a doğru yönelmişti ki yeni çıkan gaileler Onu başka tarafa sevk etti. Bu ise Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in Basra'ya gidişleri ve isyan girişimleriydi; Hz. Ali önce bunları bastırmak gereğini hissetti.
Cemel Vakası’ndan Sonra Hz. Ali’nin, Cerir b. Abdullah’ı Muaviye’ye Yollaması
Mü'minlerin Emiri Ali b. Ebî Talib (R.A)'ın hilafete geçişi ile ikinci Sebeiyye fitnesi (ya da diğer bir adıyla Cemel Vakası) arasında beş ay yirmi bir gün geçmişti. Ondan sonra Kûfe'ye gidişi bir ay, Kûfe'den Sıffîn'e çıkışı ise altı ay sürecekti. Bunun iki ya da üç ay sonra olduğu da söylenmiştir. (Et Tarihu's Sagîr, Buhâri 1/102) Mü'minlerin Emiri Kûfe'ye; otuz altı yılında, Recep ayının on ikisinde, bir Pazartesi günü girmişti. Ona; "Beyaz köşke buyurun." denildiğinde O; "Hayır, Ömer b. Hattab oraya yerleşmeyi kerih görmüştü. Ben de kerih görüyorum" demiş ve Rahba'ya yerleşmişti. Büyük camide iki rekât namaz kıldırdı, sonra hutbe okuyarak insanları hayra teşvik etmiş ve kötülükten nehyetmişti. Bu hutbesinde Kûfe halkını methetti. Hemedan Valisi Cerir b. Abdullah'a ve Azerbaycan Valisi Eş'as b. Kays'a adam göndererek kendisine biat etmelerini ve yanına gelmelerini bildirdi. Onlar emri yerine getirdiler. Hz. Ali, Muaviye'ye -biat’a davet etmek için- adam göndermek istediğinde Cerir b. Abdullah el Becelî;
"Ey mü'minlerin Emiri, ben giderim. Onunla aramızda dostluk var. Senin için ondan biat alırım." demiş. Bunun üzerine Eşter;
"Ey mü'minlerin Emiri, onu gönderme. Korkarım o kendi hevâsına göre hareket edecektir." demişti. Ancak Hz. Ali; "Bırak onu." diyerek ve onu bir mektupla Muaviye'ye göndermişti. Mektupta; Muhacir ve Ensar’ın kendisine biat ettiğini, Cemel Vakası’nda olan hadiseleri ve diğer Müslümanlar gibi onun da biat etmesi gerektiğini yazmıştı. Cerir b. Abdullah Şam'a varınca; Muaviye, Amr b. el As ve Şam'ın ileri gelenlerini topladı ve onlarla istişare yaptı. Hz. Osman'ın katillerinin cezaları verilmedikçe ya da kendilerine teslim edilmedikçe biat etmeyecekleri kararını açıkladı. Hatta kendileri ile savaşılırsa, bu uğurda sonuna kadar karşı koyacaklarını da vurgulamışlardı. Cerir, Hz. Ali'ye döndü ve onların sözlerini aktardı. Malik bin Eşter; "Ey mü'minlerin Emiri, Cerir'i gönderme diye sana söylemedim mi? Eğer beni gönderseydin Muaviye hangi kapıyı açsa o kapıyı kapatırdım." deyince bunun üzerine Cerir; "Eğer orada sen olsaydın Osman'ın katili olarak seni öldürürlerdi." diye çıkıştı. (El Bidâye Ve'n Nihâye 7/265) Eşter, Karkisiya ve daha başka şehirlerde Valilik yapmış, ayrıca kendi kabilesinin lideri olan Sahabi Cerir'i bu şekilde Hz. Ali'den uzaklaştırmış ve bu şekilde ondan ayrılmaya mecbur bırakmıştı. Oysa oğlu Cerir b. Abdullah el Becelî şu Hadisi aktarmıştır:
Resulüllah (S.A.V.) beni ne zaman görmüşse yüzüme gülmüştür ve şöyle buyurmuştur: "Sizin üzerinize şu kapıdan Yemen'in en hayırlısı olan adam gelir. Onun yüzünde melek güzelliği vardır." (Müslim 2475)
Mü'minlerin Emiri Hz. Ali’nin Şam’a Doğru Yola Çıkması
Mü'minlerin Emiri Hz. Ali Şam'a yürümek için hazırlık yaptı. Ayrıca hazırlık görmeleri için herkese haber saldı. (El lsâbe 1/123) Sonunda büyük bir ordu ortaya çıkmıştı. Ordunun sayısı hakkında verilen bilgiler farklıydı. Ancak içlerinden biri hasen isnadla rivayet edilmiştir ki; o da ordunun elli bin kişiden oluştuğu yolundadır. (Tarih-i Halife 193)
Müslümanın Müslümana Kılıç Çektiği İlk Siyasî Ayrılık ve Açtığı Yaralar!
Hz. Osman'ın (R.A) şehit edilmesinden sonra Hz. Aişe (R.A), çoğunluğu Mekke ve Medinelilerden oluşan muhaliflerle birlikte Hz. Ali'nin (R.A) karşısına çıkmıştı. Müslümanlar ilk defa karşı saflarda savaş düzeni alıp birbirlerinin kanını akıtmışlardı. Böylece Cemel Vakası farklı boyutlarıyla İslam tarihinin en çok tartışılan hadiselerinden birisi olup çıkmıştı.
“Bedir Harbiyle birlikte savaş meydanlarında kılıç kullanmaya başlayan Müslümanların, başta Hz. Ali (R.A) olmak üzere Uhud, Hayber ve Hendek gibi savaşlarda inançları uğruna sergiledikleri kahramanlıklar dillere destandır. O zamana kadar düşmana karşı çekilen kılıçlar ilk defa dosta karşı çekilir olacaktı. Cemel Vakası bir ilk olması hasebiyle etkisi derin olmuştu ve sonraki vakalara emsal oluşturacaktı. Olayın hassasiyetine binaen konuya başlamadan önce şunu ifade etmek isterim ki; bu savaşta karşı cephelerde yer almış olan, başta Sahabe olmak üzere her bir fert bizim için büyük değer taşımaktadır ve hepsi hürmete layıktır. Hangi sebeplerle bu harpte yer almış olursa olsunlar, hiçbirisinin imanından şüphemiz yoktur. Ömürleri boyunca İslam dinine hizmet etmiş olan bu insanların, bir Müslüman olarak üzerimizdeki emekleri büyüktür ve her birine şükran borçluyuz. Onun için burada yapacağımız yorumların, Ashab-ı Kiram’dan herhangi bir şahsa karşı tarafgirlik veya düşmanlık olarak değerlendirilmesi yanlıştır ve haksızlıktır.”[1] diyen değerli araştırmacımız önemli tespitlerde bulunmaktadır.
Bilindiği gibi Cemel Savaşı’na giden süreç, üçüncü Halife Hz. Osman'ın (R.A) katledilmesiyle başlamıştı. Halifenin ve bürokratlarının bazı icraatlarını gerekçe göstererek Mısır, Basra ve Kûfe'den gelen ve sayıları 2.000'i bulan birtakım şahıslar Medine'yi istila etmekten sakınmamışlardı. Halbuki dile getirdikleri problemlerin önemli bir kısmını Halife de kabul etmiş ve bunların giderilmesi noktasında onlarla mutabakata varmıştı. Ancak Mısır yolunda ele geçirdikleri düzmece bir mektubu bahane ederek, Hz. Osman (R.A) üzerindeki ablukayı daralttılar ve yaklaşık 40 günlük bir kuşatmadan sonra, Halifenin evine girerek Onu hunharca katlettiler (18 Zilhicce 35/17 Haziran 656).
Medine'de adeta terör havası esiyordu. 80 küsur yaşındaki Halife'nin cenazesi, Onu korurken hayatını kaybeden bazı muhafızların cesetleriyle birlikte ortada kalmış, kimse onlara yaklaşmamıştı. Nihayet cesetler kokmaya başlayınca, Hz. Osman'ın hanımı Naile'nin çağrısıyla yardımına koşan birkaç kişi tarafından gece yarısı gizlice cenazeler kaldırılmıştı. Bu gizliliğe rağmen cenazenin kaldırıldığından haberdar olan bazı şahısların onlara saldırdıkları, hatta birkaç şahsın Hz. Osman'ın cesedi üzerinde tepinirken kaburgalarını kırdığı anlatılmıştır (Belazürî, 3: 204).
Hz. Osman'ın öldürülmesi, o zamana kadar dile getirilen problemleri çözmediği gibi meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmişti. İsyancılar da bunun farkına varmış, ancak iş işten geçmişti. Aralarından birini Halife olarak seçemeyeceklerini kendileri de fark etmişlerdi. Onun için Hz. Ömer'in (R.A) belirlediği altı kişilik şûrada yer almış olan Ashabın büyüklerine liderlik teklifini götürmüşlerdi. Sa'd b. Ebî Vakkas, Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah'ın yanı sıra, Ali b. Ebî Talib (K.V) böyle bir ortamda kendilerine yapılan teklifi tabii olarak reddetmişlerdi. Ancak isyancıların baskı ve tehditlerinin artması üzerine (Dinin prensiplerini ve ümmetin dirliğini düşünen) Hz. Ali, Medine halkının desteğini de dikkate alarak Halifeliği kabul etmişti. (23 Zilhicce 35 / 22 Haziran 656) Bu tarih, Hz. Osman’ın şehadetinden beş gün sonraya denk gelmekteydi.
Ardından kılıçların gölgesi altında halktan biat alınmıştı. İlk önce Halife olma arzuları bilinen Talha ve Zübeyr'e biat ettikleri açıklanmıştı. Buna rağmen Ashabın ileri gelenlerinden biat etmeyenler de vardı. Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Ömer, Üsame b. Zeyd, Süheyb-i Rumî, Zeyd b. Sabit, Ebû Said el-Hudrî, Hassan b. Sabit, Ka'b b. Malik, Mûgire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme bunlardan bazılarıydı. Muhtemelen asiler, sorun teşkil etmeyeceklerini düşündükleri için onları zorlama gereği duymamışlardı. Biat alındıktan sonra Hz. Ali'nin ilk icraatı, önceki Halifenin öldürülmesiyle sonuçlanan problemlerin müsebbibi olarak gördüğü Valileri görevinden almaktı. Şam dışındaki vilayetlerde bu konuda ciddi bir sıkıntı yaşanmamıştı. Şamlılar ise Hz. Ali'nin atadığı Valiyi Tebük önlerinden geri dönmek zorunda bırakmışlardı. Kûfeliler de yeni Valiyi şehre almamakla birlikte Ebû Musa el-Eşarî'yi başlarına geçirerek, Hz. Ali'ye biatlerini sunmuşlardı. Basra ve Mısır gibi önemli vilayetlerde ise yeni Valiye sorun çıkarmamakla beraber, Hz. Ali'ye biati; katillerin cezalandırılması şartına bağlayan kesimler vardı.
Hz. Aişe’nin; "Peygamberin Sünnetini ne çabuk terk ettiniz!" uyarısı.
Hz. Ali'nin işleri kısmen yoluna girdikten sonra, Ondan Hz. Osman'ın katillerinin tespit edilip cezalandırılması talep edilmişti. Hz. Ali ise; isyancıların hâlâ Medine'ye hâkim olduklarını ve destekçilerinin fazlalığını ileri sürerek bu konuda kendisine zaman tanınmasını istemişti. Ancak Arap örfünün (ve fitne kültürünün) bu konuda gecikmeye tahammül etmeyeceği bilinmekteydi. Nitekim zaman ilerledikçe ciddi bir gelişme yaşanmadığını gören bazı çevreler, bu sefer işi kendileri halletme yoluna gitmişlerdi. Biatten yaklaşık dört ay sonra, Talha ve Zübeyr'in umre bahanesiyle Hz. Ali'den izin isteyerek Medine'den ayrılmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekirdi. Medine’de oluşan durumu bazı muhalifler ve fırsatçı münafık çevreler; Hz. Ali'yi, adeta asilere göz yumuyor gibi göstermeye girişmişlerdi. Onun suçluları himaye etmeye kalkıştığı, öyle olmasa bile onlara karşı müsamahakâr davrandığı kanaatini oluşturmaya yeltenmişlerdi. Hz. Peygamber'in (S.A.V) diğer eşleri, Hz. Osman’ın kuşatma altında tutulduğu dönemde Medine'yi terk edip Mekke'ye gitmişlerdi. Hz. Aişe (R.A) de bir müddet bekledikten sonra, hac mevsimi girdiğinde Mekke’ye hareket etmişti. Hac ibadeti bitince de Medine'ye dönmek üzere yola çıkmış, ancak Hz. Osman'ın öldürüldüğü ve Hz. Ali'nin yeni Halife olarak belirlendiği haberini alınca geri dönmüşlerdi. Hz. Osman'ın haksız yere öldürüldüğünü dile getiren konuşmalar yapmış ve meselenin takipçisi olacağını ilân etmiş ve katillerin cezalandırılması noktasında gündemi canlı tutmaya çalışanlardan birisiydi (Taberî, 4:448).
Aslında daha önce, Hz. Osman'ı tenkit edenlerin başında Hz. Aişe gelmekteydi. Hatta bir seferinde Hz. Peygamber'in gömleğini Hz. Osman’a doğru uzatarak, "Peygamberin elbisesi eskimedi ancak O’nun Sünnetini ne çabuk terk ettiniz!" dediği ve bu dönemde iktidara yönelttiği sert ifadelerinden dolayı, peygamber eşlerine ayrılan tahsisatının kesildiği söylenmekteydi.
Devamını okumak için tıklayınız.