KANAL FIRAT’IN TALİHSİZ TAVRI
Elazığ’ın yerel Televizyonlarından Kanal Fırat, eski Belediye Başkanı ve Milletvekili olan Rasim Küçükel’in vefatı münasebetiyle, yıllar önce Genel Yayın Yönetmeni Zeki Akbıyık’ın kendisiyle yaptığı bir röportajını, hem de iki gün üst üste yayınlamışlardı. Böylesine malum ve meşhur bir şahsın vefatını, onunla ilgili hatıraları vatandaşla paylaşmak, yerel televizyonlar için elbette bir fırsattı, hem de zaten yayıncılık görevleri arasındaydı. Ancak toplumda tanınan ve kendisine göre taraftarı olan bir kişiyi hayırla ve övgüyle anarken, bu sefer onun dilinden, yine topluma mâl olan ve saygı duyulan başka bir şahsiyetin, alaycı bir tavırla hakarete uğratılmasına hiçbir vicdan razı olamazdı ve bu tavır tarafsız ve ahlaklı yayıncılıkla da asla bağdaşmazdı.
Müteveffa Rasim Küçükel’le o röportajı yapan Sn. Zeki Akbıyık, izlediğimiz birçok programında, üçüncü şahıslara yönelik sataşmalarda hemen müdahale ettiği ve bu titizliği tarafımızdan da takdir edildiği halde, her nedense o şahsın Erbakan’a yönelik mesnetsiz sözlerine, küçümseyici jest ve mimiklerine tamamen tepkisiz kalmıştı. Ve hele, yıllar önce yapılan bu röportaj, yeniden yayınlanırken en azından bu alaycı ve asılsız sataşmaların çıkarılması lazımdı. Haydi bu da dikkatlerden kaçırıldı ve farkına varılmadı diyelim, o zaman hiç değilse kendilerini defalarca arayıp münasip bir dille uyardıktan ve haklı olarak bir düzeltme yapmalarını hatırlattıktan sonra: “Yayınlanan röportajdaki Erbakan’la ilgili isnatlar, o şahsın kendi yorum ve yaklaşımlarıdır. Biz Kanal Fırat olarak, ülkemize ve Milletimize büyük hizmetler yapmış Rahmetli Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı takdirle ve minnetle anmaktayız.” şeklinde bir açıklama yapmaya bile yanaşmamışlardı.
Biz, her kime karşı ve hangi sebeplerle yapılırsa yapılsın, her türlü “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır!” hadisinin muhatabı olmamak için, manevi sorumluluk bilinciyle bu uyarıları yaptık, hem de oldukça uygun ve uygar bir dil kullandık. Ve hâlâ, Kanal Fırat yetkililerinden bu konuda bir düzeltme yapılmasını ummaktayız.
Evet, dünyadaki savaşların, kardeş kavgalarının, anarşik katliamların baş sorumlusu eli kanlı Siyonist Yahudi baronları Erbakan’a şiddetle karşıydı, O’na karşı 12 Eylül ve 28 Şubat dahil nice darbelerin de arkasında onlar vardı.
Faizci vahşi kapitalizmle insanlığın kanını emen sömürücü emperyalist odaklar Erbakan’dan gıcık alırlardı ve şeytani saltanatlarını yıkacak adam diye korkarlardı...
Haçlı AB’nin kodamanları, her yönden kalkınmış ve bağımsız bir Türkiye amaçlayan Erbakan’dan gıcık alırlardı...
Yerli Masonlar, din ve devlet düşmanları, faizci rantiyeci haram sermaye patronları, kumarcı, zinacı ve rakıcı tüm rezalet ve mel’anet vurguncuları ve namus pazarlayıcıları Erbakan’dan hiç hoşlanmazlardı...
Yetmez, tüm din istismarcıları, sahte tarikat ve cemaat bezirgânları, Sünnetsiz ve Şeriatsız din uyduran zamane İslamcıları da hep Erbakan’ın karşısındalardı ve her fırsatta fesatlıklarını kusarlardı.
Ve zaten bunların hepsi doğaldı, çünkü Şeytanilerin Rahmanileri sevip sahiplendiklerine tarih boyunca hiç şahit olunmamıştı. Çünkü; madenlerde ve diğer maddi şeylerde eksi-artı gibi zıt kutuplar birbirlerini çektikleri halde, ruhanilerde ve insanlarâleminde aynı kutuplar birbirlerine bağlanırlardı. Herkes kendi ayarına, duygularına ve duyarlılıklarına yatkın kişilerle yakınlık duyarlardı. Kur’an’ı dikkatle okuyup araştırın, insanlık tarihine ibretle bir bakın, hemen bütün Peygamberler ve Hak dava öncüleri; gafil, cahil ve hain kesimlerce sürekli dışlanmış, düşmanlık yapılmış ve her çeşit saldırıya uğramışlardı...
Rasim Küçükel’in isnat ve iftira ettiği gibi, Rahmetli Erbakan Hocamız asla ve haşa;“Ben bu Dinin sahibiyim!” iddiasında ve imasında bulunmamış, tam aksine Dine, devlete ve Millete hizmet gayretiyle yola çıkmışlardı. Ve ne büyük şeref ve fazilettir ki bu yolda her biri devrim niteliğinde hizmetler başarmış ve kesinlikle din, mezhep, ırk ve bölge ayırımı yapmamış, herkesin temel insan haklarına sahip ve saygın yaşayacağı şartları oluşturmak için bir ömür boyu çırpınmışlardı.
Şimdi birilerinin hiç Allah'tan korkmadan ve utanmadan:
“Erbakan Dinin sahibi rolüyle ortaya çıkmıştı...”
“Erbakan Din istismarıyla halkı kandırmış ve ortalığı karıştırmıştı...”
“Erbakan Millete parmak kaldırtıp yemin ettirerek siyaset uğruna basit ve bayağı oyunlara kalkışmıştı...”
Anlamına gelecek haksız ve dayanaksız ithamlarını, O'nun vefatı ve hatırası bahanesiyle tekrar tekrar yayınlayıp halka izletmeyi televizyonculuk sananlar... Ve yapılan uyarılara rağmen, hem hukuken, hem vicdanen, hem dinen ve ahlaken yakışıksız olan bu yanlışlıklarını düzeltmeye yanaşmayanlar... Hep güçlü gördükleri, makam ve menfaat bekledikleri ve öfkesinden çekindikleri kişi ve kesimlere tapınanlar, acaba bütün bunların hesabının mutlaka sorulacağını hiç düşünmüyorlar mıydı?
AHMET AKGÜL