Siyasi ve askeri cihadın başarıya ulaşması, nefsi cihadın yapılmasına bağlıdır. Nefisle cihadın en önemli aşaması ise dünya sevgisinin kalpten çıkarılmasıdır. Hz. Peygamber Efendimiz; “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyurmuşlardır. Çeşitli arzularımızı, mal ve makam tutkularımızı tabulaştırıp tapınmaktan, bunların uğrunda haksızlık ve ahlâksızlığa kaymaktan korunmak için de, öncelikle dünyalık bütün nimetlerin ve zevklerin fani olduklarını, bunları ebedi ahiret yurdunu kazanmak üzere birer imtihan vesilesi olarak ve emaneten bize sunulduklarını unutmamak lazımdır. Sahip olduğumuzu sandığımız imkân ve fırsatların, gelmesi mukadder olan ve hızla yaklaşan ölümle birlikte elimizden çıkacağını düşünmekten de öte; şu anda bile servet, şehvet ve etiket gibi fazilet ve lezzetlerin maddi asıllarıyla değil, beynimizde oluşan algılarıyla muhatap kılındığımızı bilmek; nefsi, siyasi ve askeri her türlü cihadımızda bize büyük kolaylıklar sağlayacak, Allah yolunda malımızı, rahatımızı, hatta canımızı, daha bir huzur ve şuurla feda etmemizi sağlayacaktır.
Önce, Ahmet Akgül üstadımızın şu önemli tespitlerini aktararak konuya başlayalım:
Erbakan Hocamızın çeşitli vesilelerle buyurdukları gibi: “Bu çoğu materyalist ve Darwinist Batılılar ‘Madde, Madde!..’ deyip duruyorlar. Oysa bunlar ‘Madde’nin de ne olduğunu bilmiyorlar, bu konudaki sorularımız karşısında şaşırıp-tıkanıp kalıyorlar. Efendim; maddeler moleküllerden, onlar atomlardan meydana gelmiş olmaktadır. Atomlar ise varlığı kabul edilen ama aslında erişilemeyen enerji zerreciklerinden oluşmaktadır. Peki, bu ‘Enerji’nin kaynağı nedir, aslı-astarı neden ibarettir? diye sorulduğunda hiçbir yanıt veremiyorlar…”
Evet, Allah (CC) Kendi Nurundan, önce Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın nurunu yarattı. O nurdan da diğer Enbiya-ı izamı, Melaike-i kiramı ve cümle insanları ve diğer mahlûkatı varlığa çıkardı. Böylece Hadis-i Kutsi’de buyrulan: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek (kudret ve nimetlerimi göstermek) için; bütün mahlûkatı halk eyledim...” hakikatini aşikâr kıldı.
Elbette maddi olarak da kâinat vardır, tabiat vardır, işte bu cümle mevcudat Allah tarafından yaratılmış harika sanat eserleri konumundadır. “Bu âlem, bu evren yoktur, sadece hayali bir görüntü söz konusudur!” diyen bazı filozof takımı ve sofestai sapkınları yanılmakta ve inkâra kaymaktadır. Ancak insanların; Allah tarafından yaratılan bu mevcudatın ve mahlûkatın dünyada iken kendisiyle, yani maddesiyle muhatap olduğunu sanması bir yanılgıdır. Çünkü zahiren gördükleri, işittikleri, temas ettikleri, dokunuverdikleri ve hissettikleri, o şeylerin ve nimetlerin kendileri değil, karanlık beyninde şekillenen enerji seslerin, resimlerin ve lezzetlerin bizzat yaşanmışlık hissine çevrilen algılarıdır. İnsanoğlu ancak Ahirette ve özellikle Cennette bu nimetlerin hakikisine ve bakisine (daimisine) muhatap ve malik olacaktır. Allah (CC) bu imtihan sahasında iken, fani dünyanın geçici ve cüz’i kısmına bile kullarının madden sahip ve malik olmasını, Kendi Zatına ve “Malikül Mülk=mülkün tek ve gerçek sahibi” sıfatına yakışır bulmamıştır. Bu nedenle sadece eşyanın beynimizde oluşan ve gerçek sanılan görüntüleriyle muhatap kılmıştır.
TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ: