Ocak 16 01:00

PALAVRA POLİTİKALARI TIKANMIŞTI Pansuman Tedbirler de İşe Yaramayacaktı!

PALAVRA POLİTİKALARI TIKANMIŞTI Pansuman Tedbirler de İşe Yaramayacaktı!

Bir taraftan Türkiye ile devriyeye çıkan ABD, diğer taraftan bölgeye askeri mühimmat yığıyordu. Son haberlere göre ise ABD bölgeye asker de gönderiyordu!

ABD Savunma Bakanlığının (Pentagon), Suriye’nin kuzeydoğusuna 250 asker daha sevk etmeye başladığı konuşuluyordu. Amerikan New York Times gazetesinin ABD’li yetkililere dayandırdığı haberinde, söz konusu askerlerin intikaline yönelik onayın, Türkiye ile yapılan faaliyetlerin ilk aşamalarının başarılı olmasına bağlı olduğuna dikkat çekiliyordu. Gönderilecek askerlerin tam olarak ne görev icra edecekleri belirtilmezken, Pentagon ve Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTOM) bu konuya ilişkin AA’nın sorularına henüz yanıt vermiyordu. ABD askerleri, daha önce YPG/PKK ile de Suriye’nin kuzeyinde devriye gerçekleştirirken görüntüleniyordu. Ayrıca SDG adını kullanan YPG/PKK ile de Suriye’nin kuzeydoğusunda yapılan devriye faaliyetlerine asker görevlendirilmesinin ardından, yeterince askeri destek alamadıkları ve ABD’nin bölgeye asker takviyesi yapması talebinde bulunmuştu. ABD Başkanı Donald Trump’ın, Kasım ayında Suriye’den aşamalı olarak çekilme kararından sonra, ülkede bin civarında ABD askeri kaldığı biliniyordu. Şimdi kademeli olarak bu sayının arttırılması, ABD’nin Kuzey Suriye’yi işgali olarak yorumlanıyordu.

Siyonist Evangelist Senatör Lindsey’le Sn. Erdoğan ne görüşüyordu?

Erdoğan, 2019 Eylül’ünde BM Genel Kurul toplantıları için gittiği New York’ta yaptığı konuşmada; “Birileri istemese de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ve Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin hakkını aramaya devam edeceğiz” gibi havalar atıyordu. Ancak, hayret bu kurusıkı çıkışların hemen ardından, Erdoğan’ın ilk görüşmeyi ABD’li Senatör Yahudi Siyonist Lindsey Graham ile yapmasını nasıl değerlendirmek gerekiyordu? Bu adam, ABD Senatosu Yargı Komitesi Başkanlığı yapıyordu. 22 Senatörün bulunduğu bu komitenin görevi; Adalet Bakanlığı’nı (DOJ) denetlemek, insan hakları hukuku, göçmenlik, fikri mülkiyet, anti-tröst yasası, internet gizliliğiyle ilgili önerilen yasa tekliflerini gözden geçirmek diye sıralanıyordu. Yani Fetullah Gülen’i resmen ve hukuken koruyan Senatörlerin başında bulunuyordu ve Erdoğan bu adama, Fetullah Gülen’in verilmesiyle ilgili tek kelime etmiyordu. Bu Lindsey Graham, Güneyli Korint Baptist Kilisesi üyesi oluyordu. Yani, Evangelist geçiniyordu ve Siyonistliğini gizliyordu.

Lindsey Graham: “Erdoğan-Trump görüşmesi basına yansıdığı gibi geçmemiş olabilir!” diyordu.

ABD Başkanı Trump'a yakınlığı ile tanınan Cumhuriyetçi Senatör Yahudi Lindsey Graham, “Erdoğan-Trump görüşmesinin Türkiye'de basına yansıdığı gibi geçmemiş olabileceğini” belirtiyordu. S-400 krizi için de yeni çözümler öneriyordu. Lindsey Graham, CBS ile yaptığı söyleşide; "Cumhurbaşkanı Erdoğan; Trump’ın görüşme sırasında Türkiye’ye, ‘S-400’leri aktive ederseniz yaptırımların etrafından bir yol buluruz’ dediğini savunuyordu.” Lindsey; “Bu konuşmanın gerçekleştiğinden şüpheliyim" ifadesini kullanıyordu. Graham, Ankara-Washington hattında Rus yapımı S-400 füzeleri nedeniyle yaşanan krizde yeni bir ‘çıkış yolu’ öneriyordu. “Türkiye’nin S-400’leri aktive etmemesi ve Amerikan yapımı Patriot hava savunma sistemlerini ısrarla istemesi karşılığında, Washington’un da yaptırımlardan kaçınılabileceğini” söylüyordu. Lindsey Graham’ın Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında G-20 zirvesinde yapılan görüşmenin, “Türkiye basınında yansıtıldığı gibi geçmemiş olabileceğini” belirtmesi de dikkat çekiyordu.

Lindsey Olin Graham, Yahudi asıllı Amerikalı siyasetçi oluyordu. Cumhuriyetçi Parti’de, 2003'ten beri Güney Carolina Senatörlüğü yapıyordu. 1995-2003 yılları arasında Güney Carolina 3. bölge Temsilcisi olarak görev alıyordu. 2016 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimlerinde Başkan adaylığını duyuruyor; ancak sonradan yarıştan çekiliyordu. Doğum tarihi ve yeri: 9 Temmuz 1955 (64 yaşında), Central, Güney Carolina oluyordu. Türkiye’yi IŞİD’e ve İsrail karşıtı silahlı örgütlere karşı savaştırmayı düşünen Yahudilerin başını çekiyordu. ABD Savunma Bakanına ve GKB’ye Suriye’de çuvalladıklarını söyleyebiliyor ve İsrail’le birlikte hareket etmeleri konusunda uyarıyordu.

Maalesef “Dış politikamız artık emme basma tulumba gibi çalışıyordu!”

Kamuoyuna hep bir şeyler söyleniyor, dünyaya kafa tutuluyormuş gibi yapılıyor, Amerika'ya ikide bir haddi bildiriliyor, Trump'a ayar çekiliyor, Pentagon uyarılıyor, deniyordu. Ama her şey her gün daha da kötüye gidiyordu. Aslında hiçbir şey değişmiyor, AKP iktidarı yine Amerika ne derse onu yapıyordu. Başta Amerika olmak üzere NATO ve Avrupa'nın çıkarları gözetiliyordu. Tabi her zamanki gibi iktidarın iç kamuoyunu tatmin edebilmesi için Amerika bazı konularda yardımcı da oluyordu. Erdoğan esiyor gürlüyor, “Gireceğiz” diyor, “Bunu kabul edemeyiz” diye haykırıyor, “Hesabını sormasını biliriz” diye öfke gösterisinde bulunuyor, ama her seferinde tüm bunlar bir kenara bırakılıyor ve sonuçta Amerika'nın istediğimizi verdiği söyleniyordu.

“Münbiç'e gireceğiz!” palavraları da kof çıkıyordu!

Sonra ne oldu, Amerika bir anda “Güvenli Bölge” konusunu ortaya atıyordu. Bir de baktık ki iktidarımız ağzı kulaklarında “İşte” diyor, “Biz ne zamandır söylüyoruz, Amerika sonunda yola geldi.” diye seviniyordu. Ama maalesef PYD-YPG'ye yardım sürdüğü gibi Güvenli Bölge ile ilgili bir adım atılmıyordu.”[1] tespitleri gerçekleri yansıtıyordu.

Sn. Erdoğan’ın ABD ziyaretleri sonrası görüştüğü ABD'nin önde gelen siyasetçilerinden Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Başkan Donald Trump'a: “Suriye'den erken çekilirsen, Türkiye'yle Kürtler arasındaki savaş kontrolden çıkar.” uyarısında bulunuyordu.

ABD Başkanı Donald Trump’ın; “Çok yakında Suriye’den çekileceğiz, bırakalım başkaları ilgilensin!” sözleri Washington’da tartışmaya yol açıyordu. Amerikan siyasetinin önde gelen isimlerinden olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Suriye’den çekilmenin “verilecek en kötü karar” olduğunu savunuyor; ABD’nin çekilmesinin “Türkiye’yle Kürtler arasındaki gerilimi artıracağı” yorumunu yapıyordu. Fox News’a konuşan Graham, “Bu, Başkanın verebileceği en kötü karar olur. Bu filmi daha önce gördüm, Obama Irak’ta aynısını yaptı, başımıza yeni sorunlar açtı” diye uyarıyordu. “DAEŞ biraz köşeye sıkıştı. Eğer onları rahatlatmak istiyorsanız, Amerikan askerlerini çekersiniz” diye konuşan Graham sözlerine şöyle devam ediyordu: “Bu bir faciaya yol açar. Suriye’de hâlâ 3 binden fazla DAEŞ militanı var. Eğer askerlerimizi yakın zamanda çekersek DAEŞ geri döner, Türkiye’yle Kürtler arasındaki savaş kontrolden çıkar ve Şam’ı, hiçbir Amerikan varlığı olmadan İranlılara vermiş olursunuz.”

Trump Ohio’da destekçilerine hitap ederken: “Çok yakında Suriye’den çekileceğiz, bırakalım başkaları ilgilensin!” diyordu. ABD Başkanı’nın sözlerinden kısa süre sonra Dışişleri’nden: “Böyle bir plandan haberimiz yok” açıklaması geliyor, Reuters’a konuşan üst düzey bir yetkili de Trump’ın danışmanlarının; Suriye’de en az iki yıl daha yeterli sayıda asker bulundurmaktan yana olduğunu söylüyordu.

İşte Sn. Erdoğan, Suriye konusunda Trump’tan daha etkili ve tehlikeli bu Siyonist Evangelist Senatör Lindsey Graham’dan akıl alıyordu!

Palavrayla Dış Politika Başarılır mıydı?

ABD’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York’taki BM Genel Kurulu’nda, Ankara’nın gündemindeki “Güvenli Bölge” planının ayrıntılarını ilk kez paylaşıyordu. Üç milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmelerini sağlayacak bu plan için Erdoğan, Batı’dan da destek istiyordu. Ankara’nın kurmayı planladığı “Güvenli Bölge” Türkiye sınırı boyunca 480 km’lik hattı kapsıyordu. 32 km derinliğinde olması öngörülen alan; Kamışlı, Kobani, Resulayn, Amude, Münbiç ve Tel Abyad gibi stratejik yerleri içine alıyordu. Suriye’nin doğusunu batısına bağlayan M4 karayolu da “Güvenli Bölge”nin sınırları içinde kalıyordu. Türkiye’nin amacı; güney sınırı boyunca uzanan hattı, terör örgütü PKK/YPG’den temizlemek ve Suriyeli mültecilerin eve dönüşünü sağlamak oluyordu. Hâlihazırda ABD ile -uzunluğu ve derinliği Türkiye’nin istediği şekilde- bir Güvenli Bölge planı üzerinde henüz mutabakata varılmış görünmüyordu. Çünkü ABD’nin kafasındaki Güvenli Bölge planı ile Türkiye’ninki birbirinden özde büyük bir farklılık gösteriyordu. Bu nedenledir ki Türkiye, kendi planını kendi başına uygulamanın hesaplarını yapıyordu. Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda söz konusu planla ilgili sunum yapması, Batı’ya da -en azından- mülteciler için lojistik destek çağrısı, uluslararası medyada da Ankara’nın kısa sürede harekete geçeceği şeklinde yorumlanıyordu. Endişemiz, Sn. Erdoğan’ın yine bu konuyu bir şov malzemesi yapması oluyordu.

Evet, Sn. Erdoğan da Eylül’ün son haftasını işaret ederek, ABD’nin oyalama taktiklerine daha fazla tahammül gösterilmeyeceğini açıklıyordu. Ama Cumhurbaşkanı’nın, ABD Başkanı Trump’la zirvede yaptığı görüşmelerin ayrıntıları henüz medyaya yansımıyordu. “Güvenli Bölge”yle ilgili neler konuşulduğu da henüz bilinmiyordu. Ama içerik ne yönde olursa olsun Ankara’nın -ABD’yle ya da ABD’siz- bu planı uygulamaya kararlı olduğu anlaşılıyordu. Ve bu geleceğimiz ve güvenliğimiz açısından tarihi önem taşıyordu.

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz