Çoğu kez birbirine karıştırılsa da “zekâ ile akıl” farklı şeylerdir. Zekâ herkese ve yeterli ölçüde doğuştan verilen bir yetenektir; akıl ise, inanç ve çaba sayesinde elde edilen üstün bir meziyet ve berekettir. Zekâ; İslam’ın, yani aklın ve vicdanın emrinde olmazsa; menfaatçilik, bencillik, beleşçiliktir. Nefsi dürtüleri ve beklentileri kolay ve çabuk yoldan elde etme yöntemleridir. Hile, desise, vesvese, şüphe ve endişeciliktir. Dünyevi amaçlı plan ve projeler üreticiliktir. Akıl ise; düşünme, değerlendirme, olayları, soruları ve sorumlulukları önem ve öncelik sırasına göre derecelendirme, her şeyin ve girişimin sonunu düşünme, hayırlı ve yararlı işlere yönelme, zararlı ve pişmanlık artırıcı işlerden vazgeçme; “Şunlar doğru ve hayırlı ise, şunlar da doğrudur ve yararlıdır; şunlar yanlış ve zararlı ise şunlar da yanlış ve zararlıdır” gibi bir mukayese ve muhakeme yeteneği ve temyiz (ayırt edebilme) kabiliyetidir. Yoksa kurnazlık ve hokkabazlığı akıllılık zannetmek, yaygın bir yanılgı halidir.
Akıl ile Zekâ Karşılaştırması!
1- Akıl; bilginin ve gerçeğin peşindedir. Zekâ ise, peşin zevklerin ve nimetlerin peşindedir ve elde ettiği bilgileri, nefsi hevesleri için nasıl değerlendireceğinin derdindedir.
2- Akıl; bir sorunu, henüz gerçekleşmeden sezip önlem almaya yöneltir. Zekâ ise sorun meydana geldikten sonra çıkış yolları aramaya girişir. Oysa bu tür tepkiler hayvanlarda da görülmektedir.
3- Yani her zeki insanın, aynı zamanda bilge kişi olduğu görülmemiştir. Buna karşılık her bilge kişi elbette zekidir.
4- Aklın sahip olduğu değerler ve dereceler, zekâyı da üstün ve değerli hale getirir.
5- Akıl; stratejik ve pratik bir nur, zekâ ise siyasi ve teknik bir araç yerindedir. Akıl davranışların sonunu düşünmekte; zekâ ise bu anın ve fırsatların keyfini sürmek hevesindedir.
6- Bu nedenle; zekâ herkeste, akıl ise mü’min ve müstakim kimselerdedir.
7- Akıl; zekânın kilidi yerindedir, zekâ ise aklın hizmetçisidir.
Evet, her zeki insan akıllı olmayabilir, ama her akıllı insan zekidir. Bu nedenle zekâ ve aklın farklılıklarını anlamak için bir kıyaslama gerekmektedir. Öncelikle akıl, somut olarak ölçülebilecek bir şey değildir. Akıllı bir insan; doğru ile yanlışı, gerçek ile yalanı (Hak ile Bâtılı), iyi ile kötüyü, Adalet ile zulmü, yararlı ile zararlıyı ayırt edebilme yetisine sahiptir. Yaşımız ilerledikçe, bilgi ve deneyimlerimiz biriktikçe aklımız da gelişir. Bu nedenle; “akıllı kişi, doğru olanı anlayan ve doğru olanı yapan kişidir” diyebiliriz.
Zekâ ise etik bir anlam taşımaz, “nötr” vaziyettedir. Bilindiği üzere zekâ IQ testi ile ölçülebilir ve her insanda eşit değildir. Zekâ; “beynin algılama hızı ve hatırlatma aracıdır” denilebilir. Bu durumda zekânın daha statik ve teknik, akılın ise daha etik ve pratik bir boyutu olduğu söylenebilir. Çünkü akıl; bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargıda bulunma, daha sonra açıklayarak çözme yeteneğidir. Zeki bir insan pratik ve kolay çözüm üretebilir; akıllı olan ise ürettiğini olumlu yönde uygulama kabiliyetine sahiptir. Tembel öğrencilerin annelerinin sıkça kullandıkları, “Zeki ama aklını kullanıp çalışmıyor!” mazereti bu farklılığın güzel bir ifadesidir.
Zekâ ile Akıl Farklıdır.
“Zekâ” çoğu zaman “akıl”la karıştırıldığı için yapılması gereken, aradaki farkları ortaya koyacak mukayeseler yapmak ve misaller vermektir.
Akıl; zekâyı kullanma yetisine denir. Zekâ ise aklın aracı gibidir. Zekâ doğuştan gelen bir yetenek, akıl ise onu kullanma ve olgunlaştırma yetisidir. Nice zeki insan beynini kullanamadığı ve akıllı (inançlı ve vicdanlı) davranmadığı için ömrü boyunca basit bir hayat geçirir. Zekâ bir potansiyeli, akıl ise pratikteki bir olgunluk ve dolgunluk halini gösterir. Evet, “zekâ maddidir, duygu manevidir, akıl ikisinin dengesidir!” tespiti önemlidir.
Akıl, zekânın hayırlı ve yararlı yönde kullanılmış halidir. Örneğin; zekâ demir madeni ise, akıl bir motor yerindedir. Aslında zekâ bir kabiliyettir, akıl ise bir marifet ve meziyettir. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alınabildiği halde, zekânın asla devredilememesidir.
Akıl ile Zekânın irtibatı!
Zekâ beyin kapasitesini, olayları ve sorunları kavramadaki ustalık ve çevikliği ifade etmektedir. Zekâyı iyiye ya da kötüye kullanabilirsiniz; nötr bir haldedir. Akıl ise sağduyuyu, isabetli karar verebilme olgusunu çağrıştırıverir; doğru ve mantıklı, vicdana uygun hareketler sergilemeyi öngörmektedir. Zeki olup da basit ve bayağı bir hayat yaşayan, sorumsuz ve şuursuz şekilde ortalıkta dolaşan bir sürü insan gösterilebilir. Akıl, zekâyı kullanmak ve yönlendirmek demektir. Zekâ bir arabanın teknik gücü gibidir. Sıfırdan yüz km hıza kaç saniyede çıktığınızla ilgilidir. Akıl ise direksiyon yerindedir; sizin o arabayı kullanabilme yeteneğinizdir. Örneğin; zeki ama akılsız bir insan modeli, Ferrari’yi kullanan üç yaşındaki bir çocuğa benzetilebilir. O araba ya gitmez, gitse de kaza yapması kesindir. Zeki olmayan ama akıllı olan insan ise; süper bir şoförün, bir Anadol’u kullanması gibidir.
Zekâ doğuştan gelen bir yetenek, akıl ise onu kullanma becerisidir. Nice zeki insan beyni ve becerisini kullanamadığı için basit ve sıradan bir hayat geçirir.
Akıl, insanı hayvandan ayırt eden en önemli özelliktir. Ama zekâ bazı hayvanlarda bile görülmektedir ve içgüdüsel bir halettir. İnsandaki yararlı ile zararlıyı, doğru ile yanlışı (Hak ile Bâtılı) ayırabilme, bir konuda fikir yürütebilme ve görüş belirtebilme yeteneği olan akıl, zekâyı doğru ve olumlu kullanarak elde edilir. Evet zekâ, kısmen de olsa bazı hayvanlarda da görülmektedir. Şüphesiz hayvan zekâsı insana göre gelişmemiştir ama her iki zekâ türü de sinir sistemi ile ilgilidir. İnsandaki zekâ konuşabilme özelliği, el yapısı nedeniyle aletleri kullanabilmesi ve gelişmiş beyin ve sinir sistemi sayesinde ezberleyebilme, hatırlayıverme ve sorumluluk yüklenme özellikleriyle ileri seviyededir.
Kısaca zekâ; ruhsal hadiselere, algı ve hafıza yeteneğine, deneyim ve eğilimlere, iradeye ve bilgi edinme isteğine göre farklılıklar gösterebilir. Akıl somut olarak ölçülemediği halde, zekâ pek sağlıklı olmasa da IQ denilen bir testle ölçülebilir. Zekâ; insanın kendi başına hayatını devam ettirebilmesi, kendini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruyabilmesi, kendisi için neyin faydalı neyin faydasız olduğunu algılayabilmesi için verilmiştir. Örnek verecek olursak; ateşe elimizi tutarsak elimizin yanacağını biliriz, elektriğe tutarsak çarpılacağımızı biliriz ve bunları zekâmız sayesinde biliriz, dengesiz birisi bunların bizim için tehlikeli olduğunu bilmeyebilir.
Akıl ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama, açıklayarak çözüme kavuşturma, düşünerek gerçekleri algılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin hepsidir. İlk kez karşılaşılan ya da aniden oluşan olaylara uyum sağlama, sebepleri ve neticeleri anlama, öğrenme ve bilgi edinme amacıyla beş duyunun, dikkati ve düşünceyi yoğunlaştırma, ayrıntıları bulma, iki veya daha fazla olay hakkında bağlantı kurma, hiç kimsenin göremediği çok ufak fakat can alıcı noktaların farkına varma, hep akıl sayesinde gerçekleşir. Genel olarak zekânın 12 yaşına kadar hızla geliştiği, sonra gelişme hızının yavaşlayarak 20 yaşına kadar devam ettiği, orta yaşlarda ise zekâ seviyesinin sabitlendiği bilindiği halde, akıl ölünceye kadar gelişip değişmektedir.
Devamını okumak için tıklayınız.