Siyasi sorumluluklarımızı hatırlatıp uyaran bu ayetleri gizlemenin veya yanlış mana vermenin vebalinden nasıl kurtulacaksınız?
Bakara Suresi 159 ve 174. ayetlerin meali:
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça beyan ettiğimiz hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet etmektedir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).”
“Allah’ın indirdiği Kitaptan (kendilerinin ve iktidar sahiplerinin işine gelmeyen) bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi, dünya menfaatini) satın alanlar (böylece güç odaklarının ve iktidarların keyfine göre fetva uyduranlar var ya); onların (din istismarıyla kazanıp) yedikleri, karınlarındaki ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak ve onları arındırıp temize çıkarmayacaktır. Ve onlar için acı bir azap vardır.”
Nisa Suresi 60 ve 61. ayetlerin meali:
“(Ey Resulüm!) Sana indirilen (Kur’an’a) ve Senden önce gönderilen (Kitaplara), sözde inandıklarını öne süren (sahtekâr münafıkları) görmez misin? Ki bunlar, (hak ve adalet ölçüleriyle değil) tağutun önünde (zalim ve bâtıl düzenlerin kurum ve kurallarıyla) muhakeme olunmak (şeytan fikirli Yahudi ve Hristiyanların hükmü altında yaşamak) istemektedirler! Oysa (mü’min ve Müslüman sayılmak için) onu (tağutu ve süper güç putunu) red ve inkâr etmekle emrolunmuşlardır. Şeytan onları derin ve dönüşü olmayan bir sapkınlığa sürüklemek istemektedir. [Not: Bir Müslümanın şu soruları kendisine yöneltmesi ve samimi yanıtlarına göre iman durumunu değerlendirmesi gerekir. Benim istisnasız her konudaki tercihim ve hedefim: 1- İman ve itaat mı, İtiraz ve inkâr mı? 2- İslam’a (Hakka) teslim olmak mı, Fırsatçılık ve isyan mı? 3- Kur’an’ın Rahmani esasları mı, Batı’nın şeytani yasaları mı? 4- Faizsiz bir nizam mı, Faizli sömürü çarkı mı? 5- İslam ülkeleri ittifakı mı, Haçlı ortaklığı mı? 6- Farz-helâl kuralları mı, Haramların mübahlığı mı? 7- Hidayet aydınlığı mı, Dalâlet karanlığı mı? 8- Hakk ve hayır mı, Şer ve bâtıl mı? 9- Nübüvvet ve Sünnet bağlayıcılığı mı, Nefsaniyet ve şehvet bataklığı mı? 10- Ahiret ve adalet amaçlı mı, Dünya ve menfaat ağırlıklı mı? Evet, bu 10 şıktan sadece 1 tanesinde bile ikinci maddeyi tercih ve tensip edenlerin, iman ve İslam şuuru yara almaya ve hidayeti kararmaya başlamış demektir. Baskıcı ve zorlayıcı durumlarda aciz ve çaresiz fertlere ve müstaz’af kesimlere İkrâh-ı Mülci=Ölüm ve sakatlama cinsinden ağır tehditler gibi bazı mecburiyetler bir mazeret sayılsa bile, imkân ve iktidar sahipleri için bu tür mazeretlere sığınmak geçersizdir.]
Ne vakit onlara: (Bu temelsiz ve geçersiz yorumları bırakıp) “Allah’ın indirdiği (Kur’an’ın açık ve kesin hükümlerine) ve Resulün (bildirdiklerine ve sünnetine) gelin (bunları ölçü edinelim)” denildiğinde, o münafıkların Senden süratle uzaklaşıp kaçtıklarını (ve Kur’an’ın hükümlerinden kaytardıklarını) görürsün. (İşte bunlar asıl itikadi münafıkların ta kendileridir.)”
Muhammed Suresi 3. ayetin meali:
“İşte böyle; hiç şüphesiz, inkâr edenler bâtıla (İslam’a aykırı inanç ve nizamlara) uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler ise Rablerinden olan Hakka (Kur’an’a ve Resulüllah’a) uymuşlardır. [Bu ayetlere göre; bilerek ve isteyerek HAKKA tâbi ve taraf olanlar MÜ’MİN; mazeretsiz ve mecburiyetsiz olarak BÂTIL’a tâbi ve taraf olanlar da KÂFİR sayılmıştır.] İşte Allah, insanlara kendi örneklerini böyle vererek (onları uyarmaktadır ve gerçek ayarlarını ortaya koymaktadır).”
Nisa Suresi 75 ve 76. ayetlerin meali:
“(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]
(Halbuki, gerçekten) İman edenler; Allah yolunda (Hakk ve adalet hâkim ve Müslümanlar galip olsun diye) çarpışıp çırpınırlar. İnkâr edenler (ve münafık kimseler) ise, tağut yolunda (şerli ve şeytani odakların zulüm ve sömürü düzenleri sürsün diye) çırpınıp çarpışırlar. O halde siz (mü’minler iseniz); şeytanın dostları olan (inkârcılar ve münafık)larla çarpışın. Ve kesinlikle (bilin ki) şeytanın hile ve tuzağı pek zayıf (ve temelsizdir.)”
Kur’an’a göre, inananların ve halkın siyasi sorumlulukları:
Sebe’ Suresi 31, 32 ve 33. ayetlerin meali:
“(Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: ‘(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.’ Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; ‘Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!’ deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)
(Bunun üzerine) Müstekbir (ve mücrim yöneticiler), müstaz’af (halk kesimine dönerek) şöyle diyecekler: ‘Size hidayet (rehberi Kur’an ve hakikat önderi Peygamber) geldikten (Hakka ve hayra davet edildikten) sonra, biz mi sizi ondan (İslam’ın adalet nizamından zorla) çevirip alıkoyduk? Hayır! (Fikirlerimizin ve fiillerimizin bâtıl ve bozuk olduğunu bile bile, hidayet yolunu değil, bizi tercih edip seçtiniz, sevdiniz ve desteklediniz…) Aslında siz mücrim (suçlu ve hain) kimselerdiniz!..’
(Bu sefer zayıf bırakılan ve baskı altında tutulan) Müstaz’af (halk kesimi, imkân ve iktidar sahibi olan kibirli ve yetkili) müstekbirlere (dönüp) diyecekler ki: ‘Hayır! Sizler gece-gündüz (basın-yayın, televizyon ve internet yoluyla, kanun ve karakol zoruyla) hileli (ve tehlikeli) düzenler kurup, bizim Allah’ı (Kitabını ve bazı kanunlarını terk ve) inkâr etmemizi, (haksızlık ve ahlâksızlığa yönelmemizi ve hatta, düşünce ve davranışlarımızı yozlaştırıp ve sizleri putlaştırıp) O’na eş ve denk (kimseler) kılmamızı emrediyor (devlet ve hükümet gücüyle bizi sapkınlığa sürüklüyor)dunuz!.. (Evet, zulüm ve zorbalığa karşı çıkan şuurlu ve onurlu bir Müslüman olmamızı istemiyordunuz.’ diyeceklerdir. İşte bu müstekbir yöneticiler ve müstaz’af halk kesimleri ortak oldukları zulüm ve günahlarının karşılığı olarak girecekleri cehennem) Azabını gördüklerinde; pişmanlık (ve perişanlık)larını içlerine atarlar. (Sonsuz ve kahredici bir nedamet ve hasret içinde kıvranıp dururlar.) Biz de inkâr (ve isyan eden zalimlerin ve onları seçip seven hainlerin) boyunlarına halkalar geçirip (cehenneme sokarız. Böylece dünyadaki küfür ve kötülüklerinin, haksızlık ve ahlâksızlığı desteklemelerinin karşılığı olarak hak ettikleri cezaya çarptırırız. İşte bu İlahi adaletin gereğidir.) Yoksa onlar (dünyada) yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Hayır, herkes akıbetini ve ahiretini kendi eliyle hazırlamakta, küfre ve zulme taraf olanlar cehennemi, İslamiyet ve istikamete tâbi olanlar ise cenneti elde etmektedir.)”
...