Ocak 16 01:18

YÖNETİCİLERE ÖĞÜTLER

YÖNETİCİLERE ÖĞÜTLER

"Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorulacaksınız" şeklinde tercüme edilen hadisi şerifi, "Her biriniz yöneticisiniz ve yönettiklerinizden dolayı hesaba çekileceksiniz" şeklinde anlamamız gerekir. Zira baba evinde, anne çocukları üzerinde, öğretmen öğrencileri nezdinde, birer yönetici makamındadır. Patron işçilerine, müdür personeline, başkan üyelerine, komutan askerlerine, Lider cemaatine karşı, "idare edici" bir konumdadır.

Yöneticilik: Sevk ve idare etmek, hayra ve hizmete yönlendirmek, koruyup gözetmek,tanzim, takip ve terbiye etmek anlamlarını ve sorumluluklarını içermektedir. O nedenle, “yönetici” konumunda olan herkesin başarılı olması ve idare ettiği kimselerin saygınlığını kazanması için, şu prensiplere mutlaka uyması gerekmektedir.

1- Herkese ve her hizmete karşılık mutlaka teşekkür edin!

İyilik ve hizmetlere karşı teşekkür etmesini bilmeyen, bunların tekrarını ve devamını göremeyecektir. Zira teşekkür, hem nimeti, hem de hizmeti arttıran ve insana yakışan bir eylemdir.

“Eğer şükrederseniz, elbette nimetlerimi arttırırım.”[1] ayeti, teşekkür edilen iyilik ve hizmetlerin de artacağını haber vermektedir.

“Ve Allah şükre karşılık verendir.”[2]

“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmemiş demektir.”[3]

Evet, teşekkürsüzlük bir nevi nankörlüktür. Nankörlük ise, hem yakın çevremizin ve hem de emrimizdekilerin nefretini çekecektir. Oysa “Teşekkür edenin kârı, yine kendisine dönecektir.”[4]

2- Farklılıkları mutlaka gözetin!

Farklı gayret ve kabiliyetleri, duruma göre gizli veya açık ama herhalde ödüllendirin. Daha fazla hizmet ve himmet gösteren, elbette karşılığını almalıdır. Aksi halde, tembelliği ve beleşçiliği teşvik etmiş olursunuz.

“Çünkü insan için kendi sa’yu gayretinden başka bir şey (eline geçecek) değildir.”

“Ve (herkesin) emeği ve hizmeti ileride görülecek (ve mutlaka değerlendirilecek)tir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.”[5]

3- Birlikte yola çıktığınız ve beraber çalıştığınız insanların, ihtiyaçlarını sorun ve giderin!

En doğal ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamamış, sıkıntı ve sorunlarını aşamamış insanlardan verim alamazsınız. Bu nedenle kendi aile fertlerinize gösterdiğiniz ilgiyi, teşkilat mensuplarından da esirgemeyin. Kazançlı çıkacak olan sizlersiniz.

“Din ve dünya hususunda sizden yardım bekleyen, mağdur ve mazlum kimselere el atmak üzerinize borçtur.”[6]

“İyilik yapmak ve kötülükten sakınmak hususunda yardımlaşın.”[7]

4- Hata yaptığınız zaman, hemen kabullenin. Bunu bir gurur meselesi haline getirmeyin!

“Hatasını anlayanları ve nefsini kınayanları, Allah övmektedir.”[8]

Hatada ısrar ve inat etmek ise babayiğitlik değil, az gelişmişlik ifadesidir. Yanlışlığın farkına varmak ve ondan vazgeçip uzaklaşmak ise fazilettir.

“Ancak (hatasından) tevbe edip vazgeçen ve inanarak salih ve halis ameller işleyen (devamlı Hakka ve hayra yönelen) kimselerin, Allah kötülüklerini iyiliklere çevirir.”[9]

5- Büyük düşünün, Büyük neticeler hedefleyin! Hayal etmekten çekinmeyin!

Dünyada izzet ve hakimiyete, Ahirette ise cennet ve ebediyete odaklanın. Zira hedefi büyük olanın, himmeti büyük olacaktır. Himmeti büyük olanın, gayreti büyük olacak... Gayreti ve hizmeti büyük olanın da, kıymeti ve ücreti büyük olacaktır.

Ama, küçük düşünenler, büyük adım atamayacaktır... Özündeki gizli kabiliyet ve marifetleri ortaya koyamayacaktır. Ve haliyle silik ve sıradan birisi olarak kalacaktır.

“Ya Rabbi, bize dünyada da ahirette de haseneyi (her türlü nimet ve faziletlerin en iyisini ve en yükseğini) ver!” ayetinden ders almalı ve gözümüz yükseklerde olmalıdır.

6- Hiç bir zaman ana caddeyi terk etmeyin!

Ara sokakların girişi cazibeli, ama çıkışı zahmetlidir. Hatta yolunu ve hedefini kaybetmek açısından tehlikelidir.

“Sizden hepinize bir şeriat ve bir yol verdik.”[10]

“Sonra seni de (her konudaki) işten (haber ve hüküm veren) bir şeriat sahibi yaptık. Sen sadece ona tabi ol. Cahillerin heva ve heveslerine uyma!”[11]

“Ya Rabbi bizi sıratı müstakimden (İslamiyet’in ana caddesinden) ayırma. Âmin.”[12]

Öyle ise her hususta temel doğrulara ve genel kurallara bağlı kalın.

7- Yaptığınız işlere kendinizi iyice verin!

O işle sadece uğraşmayın, onu yaşayıverin... Onu zevk haline getirin. Meşguliyet ve mücadelenizi sevin ve bir nevi yoldaş edinin.

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız (yapamadığınız ve yaşamadığınız) şeyleri niçin konuşuyorsunuz?”

“Yapmadığınız ve yaşamadığınız şeyleri konuşmanız (ve yapıyor gibi davranıp hava atmanız) Allah katında nefretle karşılanır ve gazabını arttırır.”[13] ayetleri, görevlerimizi gevşek tutmayıp, onlara dört elle sarılmamız, yani zevkle ve şevkle çalışmamız gerektiğini bildirmektedir.

8- Başladığınız işi ve aldığınız görevi yarı yerde terk etmeyin! Mutlaka bitirin!

Başlanıp da yarım bırakılan pek çok işten ise, tamamlanan ve başarı ile sonuçlandırılan birkaç iş daha hayırlı ve daha yararlıdır. Tez bitip tükenen gelip geçici heves ve heyecanların kıymeti yoktur. Başladığın bir yarışın ilk turlarını en önde koşarak, sonra nefesiniz tıkanıp sahayı terk etmektense; sabredip o yarışı sonuna kadar götürmek marifettir.

“İbadet ve hizmetlerin az da olsa, devamlı olanı kıymetlidir.”[14]

Üstelik böyle yarım ve yüzüstü bırakılacak ibadet ve hizmetlere girişmek, zamanını, imkânını ve heyecanını israf etmektir.

“De ki: ey nefislerini israf eden kullarım”[15] ayetinde de bu gibiler işaret ve ikaz edilmektedir.

9- Başarıları tebrik ve takdir edin!

Asla, haset ve hıyanete yeltenmeyin. Başarı ve mutlulukları kutlamak, paylaşmaktır. Paylaşılan sevinçler çoğalır. Paylaşılan üzüntüler ise azalır. Tebrik ve takdir etmek, aynı zamanda teşvik etmektir.

Grup ve teşkilat çalışmalarındaki, genel başarı toplamı, hepimizin ortak sevabı ve sevincidir. Bu manevi bir şirket gibidir. Sonunda her birimizin şerefini arttıracak becerikli ve bereketli çalışmaları, tebrik yerine takbih etmek (kusurlu ve kabahatli görmek), takdir yerine tahkir etmek (basit ve hakir görmek) insanların çalışma zevkini ve başarma şevkini yok edecektir.

“Aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler.” ayetinin emrine kulak verilmelidir.

10- Teşebbüsten çekinmeyin! Deneyin! Deneyin! Ve yine Deneyin!

Ahlaki prensiplere ve ilmi verilere uygun olan tasarılarınızı, icraata dökmekten gecikmeyin... Teşebbüs sahibi, tevekkül ehlidir! Başlamak, başarmanın yarısı kabul edilmiştir. Bunun için cesaret ve öz güven gereklidir. Kaybetmekten korkanlar asla büyük işlere girişemeyecektir.

“Yapacağın işlerde onlara danış. (Ehil ve emin kimselere konuyu sor ve araştır.) Kesin karar verdikten sonra da artık Allah’a güven (ve giriş).”[16] ayeti, gerekli alt yapıyı hazırladıktan sonra girişimci ve gayretli olmamızı öğütlemektedir. Marifet iltifata tabidir. Yani iltifat ettikçe ve kendilerini önemseyip hizmetlerini övdükçe, insanlar daha bir gayrete gelecek ve marifetlerini göstereceklerdir. En büyük sermaye insandır ve insandaki kabiliyet ve marifetlerin statik enerjiden dinamik güce (kuvvetten fiiliyeye) dönüştürülmesi gerekir. Bunun en etkili yolu ise iltifat ve ilgidir.

“Belkıs, (çevresine dönerek) Beyler, ileri gelenler! Bu işimde bana bir fikir verin (ve yardım edin. Biliniz ki siz yanımda olmadan (ve size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam (ve sizler olmadan başarıya ulaşamam) dedi.”[17] ayeti, çevremizdekilere ilgi ve iltifatın gereğine ve girişimciliğin önemine işarettir.      

11- Hemen pes etmeyin ve direnin!

Unutmayın ki, savaş tek bir muharebeden ibaret değildir. Hayat uzun ve sürekli bir mücadeledir. Her bir yanılgı ve yenilgi, yeni bir girişim için, en azından önemli bir tecrübedir.

Cephede, sadece bir mevzide yenmek veya yenilmek, savaşın galibini belirleyemez. Çünkü savaş bir maratondur ve uzun soluklu ve sabırlı olanlar kazanacak ve galip gelecektir.

“Men sabere, zafere”[18] Sabredenler zafere erişecektir.

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye girmeyin. Eğer inanıyorsanız, (sonunda) galip ve üstün gelecek olan sizsiniz.”[19] Sorunlar ve zorluklar karşısında direnenler, deneyim ve birikimlerini değerlendirip yeni hamlelere girişenler, büyük başarılar elde edecektir.

12- Kararsızlığa ve karamsarlığa düşmeyin!

Her zaman ve her yerde gerekli ve değerli olan, mutlak doğrular ve kesin kararlar bellidir ve bunlar çok fazla değildir. Ancak, bunlar dışındaki diğer kararlarımızı sık sık gözden geçirmemiz gerekir... Bu anlattığımız, kararsızlıktan farklı bir şeydir. Çünkü kararsızlık tutarsızlık demektir. Ve başarısızlık nedenidir. Ancak, değişen ve gelişen şartlara ve yeni ihtiyaçlara göre kararlarımızı kısmen veya tamamen düzeltme ve değiştirebilme cesaretini de gösterebilmelidir.

Problemleri yenmenin bir şartı da, kendimizi sürekli yenileyebilmektir.

“İyice dinleyip (değerlendirip) de (o konudaki) sözlerin (ve görüşlerin) en güzeline (ve kafalarında oluşan kendi vicdani kanaatlerine) uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın hayır ve hidayet yoluna ilettiği kimseler onlardır.”[20] ayetleri, her konuda en iyiyi araştırıp, kendini yetiştiren ve yenileyen kimseleri övmektedir.

13- Davanıza ve mesai arkadaşlarınıza, daima sadakat ve samimiyet gösterin!

Çünkü, doğruluk ve dürüstlük, size olan itibarı güçlendirir. Yalan ve hile ise, şüphe ve güvensizlik meydana getirir. Kendilerine hıyanet ettiğinizi ve yalan söylediğinizi fark eden yakınlarınız, sizi zahiren olmasa da kalben terk edecektir. Öyle ise asla doğruluktan şaşmayın ve yalana yanaşmayın ki, sevabınız ve şerefiniz ancak böyle yükselecektir.

“Ey iman edenler! Her halde ve her yerde, Allah’tan korkun ve doğru söz konuşun! Ki,Allah işlerinizi ıslah edip rast getirsin ve kötülüklerinizi mahvu mağfiret etsin.”[21]ayetlerinin emri gözetilmelidir.

14- İnsanlara sorumlulukları kadar yetki de verin!

Her zaman nimet-külfet dengesi gözetilmeli, emrimiz altındakilere görev ve sorumlulukları kadar, yetki de verilmeli ve tabi yetki ve ücretleri karşılığı da, hizmet ve sorumluluk yüklemelidir.

“Allah her şahsı ancak gücünün yettiği kadar yükümlü tutmaktadır. Ve herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve yine kazandığı kötülük kendi zararınadır.”[22]

15- Mükemmel olmadığınızı kabul edin!

Mutlak kemal Allah’a aittir. Bizlerin ise devamlı olgunlaşmaya çalışmakla beraber, asla tam kâmil olamayacağımızı kabul etmelidir. Öyle ise, yanlışlıklarımızı ve noksanlıklarımızı hatırlatanları dost bilmeli ve dinlemelidir. Hatasını kabul etmeyen ve kusurunu görmeyen, çiğliğini ve çirkinliklerini gideremeyecektir.

"Melekler bile, “Ey Rabbimiz! Seni noksan sıfatlardan ve yanlışlıklardan tenzih ederiz. Ve senin öğrettiklerinden başka bir şey de bilmeyiz.”[23] demişlerdir.

16- Soru sormasını öğrenin!

Maalesef, doğruyu bilenler ve doğruyu söyleyenler azalmış vaziyettedir. Öyle ise, öğrenmek istediklerinize ulaşmak istiyorsanız önce, “doğru sormasını” bilmelidir. Yanlış soru, yanlış sona götürecektir. Sorulara cevap vermek de böyledir. Her konuştuğumuz doğru olmalı, ancak her doğru her yerde söylenmemelidir.

Fitne ve fesada sebep olacak doğrular dile getirilmemelidir. Çünkü Allah (cc) “Doğruları da,doğruluktan dolayı sual edecek (ve hesaba çekecektir.)”[24] (Doğruları söylerken neyi amaçladığı önemlidir.)

17- Telaş ve tedirginliğe düşmeyin!

Bulanık sonuçlar ve belirsiz durumlar karşısında hemen paniklemeyin. Sabır ve metanetinizi muhafaza edin. Dünya sadece siyah ve beyazdan ibaret değildir. Bir sonuç ya çok iyi, ya da çok kötü değildir. Karanlık ve bulanık durumlar geçicidir ve bir imtihan gereğidir. Her zorluktan sonra bir kolaylık, mutlaka gelecektir.

“Sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma!”

“Zira, Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başkası ümit kesmez.”[25]

“Allah sabredenlerle beraberdir. Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı kaydırma ve inkârcı zalimlere karşı bize yardım et.”[26] Âmin.

 

 


[1] İbrahim: 7

[2] Nisa: 147

[3] Hadis

[4] Neml: 40

[5] Necm: 40-42

[6] Enfal: 72

[7] Maide: 2

[8] Kıyamet: 2

[9] Furkan: 70

[10] Maide: 48

[11] Casiye: 18

[12] Fatiha: 7

[13] Saf: 2-3

[14] Hadis

[15] Zümer: 53

[16] Al-i İmran: 159

[17] Neml: 32

[18] Hadis

[19] Al-i İmran: 139

[20] Zümer: 17-18

[21] Ahzap: 70-71

[22] Bakara: 286

[23] Bakara: 32

[24] Ahzap: 17

Yorum Yaz