Ocak 13 22:49

AMERİKAN BOP’UNA FİGÜRANLIKTAN RUS BOP'UNA TAŞERONLUĞA MI?

AMERİKAN BOP’UNA FİGÜRANLIKTAN  RUS BOP'UNA TAŞERONLUĞA MI?

Öncelikle Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan'a bir hatırlatmamız olacaktı. BM Genel Kurulu'ndaki hitabınızda, İsrail'in Filistin zorbalığına ve Keşmir sorununa ait çıkışlarınız haklıydı. 1947'den başlayarak günümüze kadar İsrail'in bölgede genişlemeci bir politika izlediğini hatırlatarak, aşama aşama harita ile bunu Genel Kurul’a aktarmanız önemli ve anlamlıydı. “Merak ediyorum! İsrail'in sınırları neresi, 1947'de neresiydi ve şu anda neresi?” diye sormanız, “İsrail doyuyor mu? Hayır. Kalanını almanın gayreti içinde” diyerek uyarmanız, ABD'nin Golan Tepeleri’nde İsrail'in egemenliğini tanıma kararına ve Batı Şeria'daki yerleşim barbarlığına parmak basmanız alkışlanacak bir tavırdı. Terörist İsrail-Filistin sorunu konusunda; BM'nin bugüne kadar aldığı kararların uygulanmadığını vurgulamanız, Trump yönetiminin İsrail'deki seçimler sonrasına bıraktığı sözde Ortadoğu Barış Planı’yla ilgili “Yüzyılın Anlaşması olarak takdim edilen planın amacı, Filistin halkının mevcudiyetini ortadan kaldırmak mıdır? Bunlar dünyayı kana bulamaya mı çalışmaktadır?” saptamalarınız olumlu ve onurlu karşılanmıştı.

Şimdi Sn. Erdoğan'a sormak lazımdı: Zatıalinizin doğru tespitleriyle;

• Filistin topraklarını zorla işgal edip, sınırlarını sürekli genişletmeye çalışan…

• BM kararlarını ve dünyanın uyarılarını hiç dikkate almayan…

• Kısaca; Filistin halkını ortadan kaldırmayı amaçlayan…

• Elindeki meyve çakısı dışında hiçbir silah taşımayan, masum Filistinli Müslüman kadınları ve çocukları makinalı silahlarla katletmekten sakınmayan…

• Filistin halkının evini barkını, buldozerlerle başlarına yıkan, yani böylesine anormal ve saldırgan tavırlarıyla dünyayı hiçe sayan bu Terörist Çete İsrail’le, imzaladığınız “normalleşme = yani ilişkileri düzeltme ve iyileştirme” anlaşmasını hâlâ askıya almamanız arasındaki çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız? Bu kurusıkı söylemlerle, fiili eylemleriniz arasındaki; samimiyete, ciddiyete ve cesarete aykırı tarzınızı ve tezatlarınızı hangi mazeret ve hikmetlerle(!) izaha çalışacaksınız?

Katil Netanyahu'nun, Erdoğan'a yanıtları da kendi halkını yatıştırma amaçlıydı.

İsrail'deki seçimlerin ardından koalisyon çalışmalarını yürütmek üzere, BM Genel Kurulu kapsamındaki New York ziyaretini iptal eden İsrail Başbakanı Netanyahu; Erdoğan'ın sözlerini, Twitter üzerinden ve küstah ifadelerle görüntülü yanıtlamıştı. Terörist İsrail Başbakanlığı’nın resmi Twitter hesabından paylaşılan mesajda Netanyahu; “İsrail konusunda yalan söylemekten vazgeçmeyen, kendi ülkesinde Kürtleri öldüren, Ermeni halkına yönelik korkunç katliamı inkâr eden birisi, İsrail'e nutuk çekemez... Ey Erdoğan, artık yalan söylemeye son ver!” diyerek asılsız iddia ve isnatlarla kendi halkını rahatlatmaya çalışmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York'taki temaslarının son saatlerinde, Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 10. Türkiye Yatırım Konferansı'nın gala yemeğinde bir konuşma yapmıştı. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross da TAİK’in gala gecesine katılmıştı. Sn. Erdoğan; Amerika ile Türkiye arasındaki zorlukları, dostu ABD Başkanı Donald Trump ile aralarındaki samimi irtibatla aştıklarını açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Değerli dostum Sayın Trump ile aramızda tesis ettiğimiz iletişim sayesinde bu sıkıntılı süreci aşıyoruz. Bu birilerini rahatsız ediyor veya kıskandırıyor. İki lider olarak ülkelerimiz arasında pozitif gündeme odaklanmak istiyoruz.” buyurmuşlardı. Şimdi tekrar soralım: “BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, Yahudi damadı Kushner’le yürüttükleri ve Filistin'i bitirmeyi hedefledikleri “Yüzyılın Projesi” kılıflı girişimleri yüksek perdeden kınayan ve karşı çıkan Sn. Erdoğan'ın; ABD'den ayrılırken bu Siyonist tetikçisi Trump için; “Birilerini kıskandıracak kadar samimi dost olduklarını ve sorunları aşmak için ortak çaba harcadıklarını” açıklaması kafaları karıştırmıştı. Yahu, Sn. Erdoğan'ın bu çıkışları; masum ve mazlum Filistin halkına mı yaramaktaydı, yoksa Trump ve Siyonist odaklar mı bundan yararlanmaktaydı?

Gelelim asıl konumuza…

Doğu Perinçek, Suriye'de kurulması planlanan Güvenli Bölge ve Suriye'deki gelişmelerle ilgili bazı açıklamalar yapmıştı. Perinçek, “Ankara'nın Suriye konusunda Moskova ile iş birliği yapması gerektiğini ve bunun ABD’nin Suriye’ye müdahalesini önleyeceğini” vurgulamıştı.

Sputnik'e konuşan Perinçek, Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda kurulacak olan Güvenli Bölge konusunda; “neden Suriye hükümeti ile değil de ABD ile çalışmak istediği” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

"Öncelikle stratejik olarak bakarsak, Türkiye’nin Batı Asya’daki fiili müttefikleri, Rusya, İran, Irak'tır. Bu ittifak, Türkiye ile Suriye'yi aynı cephede buluşturmaktadır. ABD ise; şu anda Akdeniz, Karadeniz ve Suriye-Irak sınırında Türkiye’ye karşıt konumdadır. Stratejik süreç budur… Taktik planda bakarsak: Birincisi, Tayyip Erdoğan yönetiminin sorunu, Mart 2011 sonrasında Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı savaşa girişen kimi örgütlerle iş birliği yapmasıdır. O örgütlere bazı sözler verildi ve şimdi geçmişten kalan o yükten kurtulmaları için çözüm ve zaman gerekiyor. Bu yüzden Suriye yönetimiyle açık iş birliğine girmekte zorlanıyor ama gidişat bu yöndedir. Rusya ve İran, bu konuda Recep T. Erdoğan yönetimini rahatlatacak çözümler üretmeli veya bu çözümlere destek olmalıdır! İkincisi; Türkiye, ABD ile PKK/YPG/PYD’nin arasını açmaya yönelik bir taktik geliştirdi. ABD yenildi ve PKK’yı koruması zorlaştı. Bu ortamda Güvenli Bölge oluşturulması, ABD’nin PKK’yı ortada bırakmasına yönelik bir taktik sayılmalıdır. Eğer ABD verdiği sözü tutmazsa, Türkiye askerî harekâta geçeceğini ilan etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla ABD, PKK’yı sınır boylarından geri çekilmeye zorlayacaktır."

Türkiye, Suriye, Irak, Rusya ve İran; terör örgütlerin kökünü kazıyacak(mış!..)

Perinçek; Batı Asya ülkelerinin birliğinden yana olan tarafların, bu süreçte neler yapabileceği yönündeki soruya karşılık da, Türkiye-Suriye iş birliği için çözüm önerilerini şöyle sıralamıştı:

• Tayyip Erdoğan yönetiminin koruması altındaki örgütler, silahlarını bırakacak.

• Suriye, silahlarını yere atan örgütlerin mensuplarını affedip bağışlayacak.

• Türkiye, Suriye, Irak, Rusya ve İran devletleri ve orduları, PKK/PYD/YPG ve İslamcı kisveye bürünmüş terör örgütlerinin bütünüyle temizlenmesi için iş birliği yaparak terörün kökünü kazıyacak.

• Türkiye’de ve başka ülkelerde bulunan Suriyeli göçmenlerin, evlerine dönebilecekleri ortam hazırlanacak.

• Fırat’ın batısında yaratılan ittifak sayesinde, Fırat’ın doğusundaki ABD üsleri kaldırılacak ve müdahaleye imkânları kalmayacak.

Doğu Perinçek'in ağzında gevelediği ama bir türlü dile getiremediği “bakla” şuydu: Türkiye Amerika BOP’undan çıkmalı, bu sefer Rusya'nın BOP’una katılmalıydı!.. Bunların Avrasya Birliği dedikleri, aslında Rusya, Çin ve Hindistan'ın himayesine sığınmaktı!? “Milli ve yerli kalkınma, tam bağımsız programlar ortaya koyma... Örneğin, Erbakan'ın İslam Birliği ve D-8 gibi projelerini canlandırma, hatta Rusya, Çin ve Hindistan’ı da bu oluşuma katma…” planları bunların aklına bir türlü sığmazdı... Zaten kafa yapıları da buna aykırıydı!

“Ankara’da, üçlü Suriye Zirvesi’nin basın toplantısında Suudilere ayetlerle seslenen Putin; ‘Allah saldırganlığı sevmiyor, ancak nefsi müdafaa için savunma yapmayı onaylıyor, siz din kardeşisiniz, savaşmayın’ uyarısı yapmıştı. Ve petrol tesislerini vuran Husilere, misilleme saldırısıyla değil de İran ve Türkiye gibi S-400 koruması alarak karşılık vermeye çağırmıştı. Meğer Putin, bu Din ticaretiyle füzesavar sistemi pazarlamaktan daha kapsamlı bir hazırlık ve doktrin peşinde koşmaktaymış. Bu hazırlığı Moskova Devlet Üniversitesi’nden Dr. Mehmet Perinçek, Aydınlık gazetesinde iki günlük bir diziyle anlatmıştı. Ruslar, BOP'un bir Rus sürümünü geliştirmek için epeydir kafa yoruyorlarmış... Sn. Perinçek, Moskova’nın bu Ortadoğu ve Afrika projesine “Mevlâna açılımı” adını yakıştırmıştı. Bir ‘Rus versiyonu BOP’ üretme fikrinin hangi ihtiyaçtan doğduğunu ise şöyle açıklamıştı: “Amerikan BOP’u çöktü, o proje başarısızlığa uğrayıp iflas etti ama yerine bir alternatif de konmadı. Oysa boşluğunu doldurmadan ABD’den tamamen kurtulmak mümkün olmayacaktı!”

Amaç; Atlantikçi plana karşı, bölge ülkelerine bir Avrasyacı seçenek sunmakmış. Bu seçenek de; “ABD destekli Vahhabi, Selefi İslam yorumunu, Yunus Emre, Mevlana ve Bektaşi geleneğini canlandırarak bölgeden tasfiye etmek” olacakmış. Yani bir BOP’tan kalkıp, öbür BOP’un kucağına oturulacaktı…

İyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eşbaşkanlık üstlendiği versiyonu kötüleyen anti-emperyalistler, Rus BOP’unu hoş mu karşılayacaktı? Hem tutmayan Atlantik BOP’u da, demokratik hak ve özgürlükleri yaymayı vaat ediyordu. Avrasya BOP’unun tek vaadi; bölgeye ılımlı bir Ortodoks, Sünni ve Şii din kardeşliği mi taşımaktı? Batı ve Vahhabi düşmanlığına karşı, S-400 kardeşliğinde mi buluşulacaktı?

Yoksa Putin, bu yeni BOP modeliyle Suriye zaferini taçlandırmaya mı çalışmaktaydı? İyi de S-400 almaya yatkınlık ve ABD’den koparılmaya hazırlık, ön şartsa... Mesela, Prens Selman’la radikal İslam’dan Ilımlı İslam’a geçmeyi vaat eden Suudiler, S-400 kalkanı altına girmeden de bu kulübe kabul olunacak mıydı? Yahut Türkiye, NATO’dan kopmazsa din konseptli bu Avrasya ittifakına sokulmayacak mıydı?

Plan, Putin’le birlikte Erdoğan ve Ruhani’yi de projenin ortak rol modelliğine oturtacakmış... Zaten Ruhani; Suudi liderliğindeki Körfez hanedanlarını Şii kuşatmasına alma ortaklığına, dünden niye can atmasındı… Suriye ve Yemen provaları ortadaydı... Ve acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu projeden ve Eşbaşkanlık teklifiyle ilgisi ve bilgisi var mıydı? Ankara zirvesinde konuşulduğundan, takdim düzeyinde bile konunun açıldığından, lafının dolaştığından, hiç değilse ön tanıtımının yapıldığından haberi olmamış mıydı? Sovyet yayılmacılığını durdurmaya dönük eski Yeşil Kuşak teorisinden kinayeyle, buna da Kızıl Kuşak projesi demek mi lazımdı?”[1] diyen yazar haksız mıydı?

Hatta hızını alamayan Doğu Perinçek, Ankara'daki ve AKP iktidarındaki bazı olumlu gelişmeleri de, bu Rus BOP’unun bir kerameti saymıştı:

“Dün gece bir dostumdan telefon geldi. Bir kısım Milliyetçi aydınımız meşveret halindeydi. ‘BOP Eşbaşkanlığı devam ediyor’ dediler. Bu ezberi tekrarlayan bir hayli aydınımız vardı… Gecenin geç saatlerinde telefonda ne kadar anlatabildim bilemiyorum. Ama ilk akla gelen soruları sıraladım:

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Silivri Duvarı yıkılır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, PKK hendeklere gömülür müydü? (Oysa PKK’yı bitirmek, yerine PYD’yi diriltmek de BOP’un bir planıydı!)

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, 15-16 Temmuz darbesine gerek kalır mıydı ve o darbe bastırılır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Fetullahçı Gladyo hapislere tıkılır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Türk Ordusu Fırat Kalkanıyla ABD-İsrail Koridorunu yarar mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Afrin’e girilir miydi?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Astana Süreci yaşanır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Rusya’dan S-400 alınır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Çin dostluğu yükselişe başlar mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Atatürk yeniden Samsun’a çıkar mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Doğu Akdeniz’de donanmamız Türk bayrağını dalgalandırır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, ABD bölgeden gitmeye hazırlanır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Merkez Bankası denetim altına alınır mıydı?

- BOP Eşbaşkanlığı sürse, Diyarbakır analarının eylemini destekleyen bir hükümet olur muydu?

Bu sorular daha çok uzatılabilir. 2014 yılı baharından bu yana yaşananlar, (ABD’nin) BOP Eşbaşkanlığının tarihte kaldığını kanıtlıyor. Her yeni dönemin içinde eski dönemin kalıntıları bir süre devam eder, o başka.”

Atlantik teslimiyetçiliği

“BOP Eşbaşkanlığı devam ediyor” diyenler, çoğunlukla Atlantik muhipleridir ya da Atlantik teslimiyetçileridir. Bunlar, Türkiye’nin Atlantik’ten koptuğunu ve Avrasya’ya yerleştiğini görmüyorlar, göremiyorlar. Çünkü ABD’nin yenilmezliğine inanmışlardır. Bunların kafasındaki dünya ve Türkiye öküzün boynuzları üzerindedir ve hiç değişmez. Türkiye’nin dinamiklerini ve birikimini anlamaktan yoksundurlar. Bunlar, zamanımızın mandacılarıdır. Erdoğan Eşbaşkanlığı devam ettirdiği için değil, Avrasya sürecini tam, tutarlı ve kararlı yürütemediği için eleştirilmelidir.” diyen Doğu Perinçek, Türkiye'nin Atlantik Batı’dan (Avrupa ve Amerika’dan) koptuğunu ve Rusya güdümlü Avrasya Birliği'ne fiilen katıldığını açıklamıştı. Erdoğan iktidarı ise, ya bu iddiaları ciddiye almamış veya “tarihi stratejik atılımları” zarar görmesin diye susmuşlardı.

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz