Eylül 19 10:16

Sözler

 

  • “Din düşmanı, İslam karşıtı ve maneviyat inkârcısı” bir Atatürk imajı kimlerin işine yarayacaktır? Bundan aziz milletimiz, ülkemiz ve devletimiz mi kârlı çıkacak... Yoksa dış güçlerle, onların sağcı, solcu ve İslamcı işbirlikçileri mi nemalanacaktır?

  • "Mustafa Kemal'in bize emanet ettiği bu Devleti, Cumhuriyeti… Akıl ve bilim dayanaklı, Kur’an ve Sünnet kaynaklı gerçek ve örnek bir İslam düşüncesini… Çağdaş medeniyet ufkunu da aşacak milli ve insani kalkınma modelini ve adil bir düzen idealini; doğru anlamak, uygun yorumlamak ve doyurucu bir konsensüsle mirasına sahip çıkmak yerine, O’nu gâh faşist ve despotik saplantıların, gâh Darwinist ve komünist safsataların öncüsü gibi gösterme çabaları, Atatürk'e ve Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük sayılmalıdır...

  • Elbette O da bir insandır; düşünce ve devrimlerinde yanıldığı noktalar vardır. Aşırıya kaçtığı veya noksan bıraktığı durumlar olacaktır. İçinde bulunduğu zor şartlardaki, Siyonist ve emperyalist odakların çok yönlü kuşatmasını kırma çabaları sırasındaki kararlarında bazı hatalar yapması ve yanılması gayet doğaldır. Hatta bunların bir kısmının kendisi de farkına varmış, düzeltmeye çalışmış ve bu konuda samimi itiraflardan sakınmamıştır."

  • Bizi asıl ilgilendiren Atatürk’ün şahsi hayatı ve hataları değil; O’nun çok özel yetenekler ve özverili gayretlerle başarıp emanet bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumları, hedeflediği ve ulaşmamızı vasiyet ettiği yüksek ufuklardı"r."

  • Kulluk imtihanın temeli de şuna dayanıyor; Hak var, Bâtıl var; sen hangi saftasın? Hak Rahmanidir, batıl Şeytanidir. Sen önce bu imtihanı kazanmanın ilk şartı ve ilk adımı olarak; Hak’tan taraf mısın, bâtıldan taraf mısın, tavrını ortaya koymalısın! Eğer bâtıldan tarafsan, senin ibadet diye, hizmet diye yaptığın hiçbir şey senin işine yaramayacak, Allah muhafaza buyursun. Hak nedir? Her zaman, her yerde doğru olan, değişmeyen, Allah’ın Hz. Peygamberimiz eliyle bize öğrettiği, gönderdiği Kur’an-ı Kerim’deki hüküm ve hakikatler Hak’tır. Ona aykırı olan; nefsi, dünyevi, hayırsız, haksız olan… Bozuk ve yanlış olan her şey de bâtıldır."

     

    "İmtihanın adil olması için önce öğretilmesi, sonra imtihan edilmesi icap ederdi. Cenab-ı Hak da haksızlıktan münezzehtir. Onun için önce, bu imtihanda nelerden sorulacağımızı öğretmek üzere Kur’an gönderdi. İmtihan programımız Kur’an-ı Azimüşşan’dır. Âlemlerin Hocası, kâinatın Hocası, Mürşid-i Azam olarak da bu Kitab-ı Kerim’i yaparak, yaşayarak bize öğretmek üzere Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’ı görevlendirdi."

     

    "İnancın temeli, yaratılış amaçlarımızın ve sorumluluklarımızın farkında ve şuurunda olmaktır"

     

    "Her insanın hayalleri, onun hedefleri ve idealleri oranındadır. İdealleri ise, kişinin imanı ve ümitleri kadar olacaktır. Çünkü olumlu ve onurlu hayaller kurmak; inancımızı hayatımıza hâkim kılmak ve kutlu amaçlarımıza ulaşmak için, zihnimizde ve kalbimizde kurguladığımız tasarımlardır. Mutlu ve umutlu hedefleri olmayanların, haliyle hayalleri de kuruyacaktır. Hayalleri ve hedefleri olmayanların projeleri, projeleri olmayanların da ciddi, sistemli ve sürekli girişim ve gayretleri olmayacaktır."

     

    "Her insanın hayalleri, onun hedefleri ve idealleri oranındadır. İdealleri ise, kişinin imanı ve ümitleri kadar olacaktır. Çünkü olumlu ve onurlu hayaller kurmak; inancımızı hayatımıza hâkim kılmak ve kutlu amaçlarımıza ulaşmak için, zihnimizde ve kalbimizde kurguladığımız tasarımlardır. Mutlu ve umutlu hedefleri olmayanların, haliyle hayalleri de kuruyacaktır. Hayalleri ve hedefleri olmayanların projeleri, projeleri olmayanların da ciddi, sistemli ve sürekli girişim ve gayretleri olmayacaktır."

     

    "İnsan, inandığı hedefe varmak için arar ve arzular. İnanmak bunu gerektirir; inanan arayacak ve arzulayacaktır. Arayan, ulaştırıcı yollar tasavvur etmeye başlar; “Hangi yolla bu hedefe ulaşırım?” diye çırpınacaktır. İnanıyor ve arıyor ya bu sefer, “Hangi yolla bu hedefe ulaşırım?” diye bir kısım zihni tasarımlarla hayaller kuracaktır. Bu hayaller, ihtimal derecelerine göre zihni tasarımlara dönüşür ki, bütün muhteşem yapıların, büyük icatların altında bu hayal kurma vardır. Bu hayal olmasaydı, Mimar Sinan Selimiye’yi yapamazdı. Bu hayal kurmalar olmasaydı, büyük teknolojilerin alt yapısı hazırlanamazdı."

     

    "Bu arayış ve tasarımlarının; yani hayal ve umutlarının peşinden iştah ve iştiyakla, şevkle ve şükürle koşanlar ise, tarihi değiştirecek kutlu devrimlerin öncüleri olarak zafere ulaşacaktır. "

     

    "Herkesin hayali, inancı oranındadır. Talep eden önce talebe olur. Talebe olan, umutla ve heyecanla çabalayan ise matluba ve maksuda ulaşır."

     

    "Büyük hayalleri büyük insanlar kurarlardı. Herkes kendi çapında hayal kurardı. Hayal kurmaktan bile korkanlar, ABD’nin, Rusya’nın, Avrupa’nın ve diğer süper şeytanların yıkılacağını bile aklına sığdıramayanlar; nasıl bu ülkenin, İslam Âleminin ve mazlum milletlerin kurtuluşuna öncülük yapacaklardı?"

     

    İslamsız insan, Kur’an ‘sız irfan, imansız vicdan olgunlaşamaz... En büyük akılsızlık; başkalarına haksızlık ve ahlaksızlık yapmaktır.
  •    Herkes senin aynandır. Akıllılık; kendinin güzel yönlerinin de, çirkin hallerinin de, başkalarında görüp anlamandır. Çirkinliğini gördüğün aynaları kıracağına, kendini düzeltip temizlemen daha akıllıcadır.
  •    Allah'ın taksimine, yani hayır ve şerden kısmetine razı ol ki, takdire iman etmiş olasın. İbadet, hizmet ve hareketlerine nefsini katma ki, nefeslerin kıymet kazansın!...
  •    Dert edin!... Araştır ve Öğren!... Anla ki İNANASIN! Sen gerçekten inan ki, başkalarını da İNANDIRASIN! Savunduklarını önce sen yaşa ki; başkalarına ÖRNEK OLASIN! Yaptıklarından hiçbir karşılık bekleme ki, MAKBUL OLASAN! Netice hesabı yapma ki, KAHRAMAN OLASIN!
  •    Herkesin kıymeti gayreti kadardır; gayreti ise gayesi ve hedefi oranındadır. Hedefleri ve hayalleri kutsal ve kuşatıcı olanlar, büyük adamlardır. Gayesi ve gailesi (derdi) küçük olanlar da, ayarı düşük insanlardır.
  •    Düşman gibi dine sataşanlar, şeytan gibi din istismarı yapanlar ve dünyalık hesapları için kutsalını ve davalarını satanlar; hepsi aynı ayardadır.
  •    Sadece kendisini ve ailesini düşünenler ve ``başkasından bana ne`` diyenler, şeytanın taifesidir. Çünkü şeytan da benlik ve bencillik yüzünden lanete uğramıştır.
  •    Biz Hak davanın ve Onun şahsı manevisi olan Zat’ın kapısındaki KITMİR'leriyiz. Haşa; bu kutsal hareketin kurmayı değil, komutanı değil, birim başkanı değil; sadece hizmetçileriyiz. Hem öyle resmi ve besili değil, hasbi bir köpeğiyiz. Tehlikeli bir süreçte O'na suikastçılar ve saldıranlar olabilir düşünce ve endişesiyle Hz. Peygamber Aleyhisselam Efendimizin evi etrafında ve hiç kimseden talimat almadan ve başkasına çaktırmadan gizlice nöbet tutan ve Resulullah'ın çok özel duasına mazhar olan Sahabe-i Kiram'dan Ebi Vakkas oğlu Sa'd gibi sevdamızın ve sultanımızın gönüllü neferleriyiz.
  •    Tevhit dininden dönmemek, zalim ve kafir diktatöre boyun eğmemek için şehirden kaçıp bir mağaraya sığınan gençler olan (Bak: Kehf Suresi: 9-22. Ayetleri) Ashab-ı Kehf ‘in sadık köpeği kıtmir bile (Kehf Suresi: 18) makbul sayılıp Kur'an-ı Kerim'de zikredilmek ve cennete girmek şerefine eriştiği halde; tarihin en büyük ve en muhteşem inkılabı olan Yeni İslam (Barış ve Bereket) Medeniyetinin ve Mehdiyet devriminin kutlu Liderinin gönüllü kıtmirlerinin, Rahmeti İlahiden mahrum bırakılacağını sananlara hayret etmekteyiz.
  •    Bakmak ve görmek farklı şeylerdir; ama hakikati sezmek daha özel bir meziyet ve hidayettir. Örneğin:
  •    Duvarda asılı bulunan ve belirli aralıklarla çalıp bizi uyaran saati duymamak ve hatta görmemek; gaflettir.
  •    O saatin, sadece rakamlarını, akrep ve yelkovanını görmek ve kendi kendine hareket ettiğini zannetmek; cehalettir.
  •    O saatin perde arkasındaki onlarca dişliyi, çarkı ve mekanik yapıyı akla getirmek ve hayalen görmek; basiret ve ferasettir.
  •    Ama asıl, o saati kurgulayan ve kuran zatı düşünmek ve bilmek ise, marifettir.
  •    Hadisi Kutside buyrulan; `` Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve bu maksatla âlemi halk ettim`` hikmetinin bir anlamı da; ``Ey insanlar, siz benim ilmimde saklı bir hazine idiniz. Sizi size bildirmek ve habibim Muhammed'i (sav) zatıma bir ayna yapıp onda kendimi görmek ve sizlere göstermek için mahlûkatı var ettim`` demektir.
  •    Kızdığımız, kıskandığımız ve kin bağladığımız kimseleri, horlamak ve hırpalamak niyetiyle; onların hata ve haksızlıklarını ayet ve hadislerle ortaya koymak ve yüzüne vurmak: Allah için tebliğ ve tavsiye değildir. Sadece kendi öfkemizi ve nefsi hakaretimizi, o kişilere yansıtmak için, Kur'an'ı ve Resulullah'ı istismar etmektir.
  •    İslam kristal bir şişe içindeki safi ve şafi ilaç gibidir. Akıllı ve insaflı doktor, o şişeden çıkardığı ilacı hastasına ölçüyle, tatlandırılmış şekilde ve tedricen verir. Ahmak kimse ise, hastasına o ilaç şişesini olduğu gibi ve hepsini zorla yutturmak için boşuna gayret gösterir... Ve tabii hastaların çoğu bu şişeyi yutamaz; yutanların da boğazına takılıverir.
  •    Tavşan besleyenin küheylan yetiştirdiğine, arpa ekenin de hurma devşirdiğine hiç rastlanmamıştır. Paslı demirden tas, ağaç kömüründen elmas yapıldığını görende çıkmamıştır.
  •    Senin yuların, nefsani gururunun veya Siyonist gâvurunun elinde olduktan sonra; ha merkep olmuşsun ha deve... Ha fare olmuşsun ha fil... Ne fark eder be gafil!
  •    Küçük heveslerle, büyük hedeflere varılamayacaktır. Amacı küçük olanların, aracının büyük olması da işe yaramayacaktır. Tuvalete beygirle, meyhaneye lüks ciple gideni kimse alkışlamayacaktır.
  •    Davası hakkın ve hayrın hâkimiyeti olanların, bütün sevdası ve maksadı; Allah'ın rızası ve insanlığın rahatı ve rafahıdır. Nefsü hevasını İlahlaştıran ve dünyaya tapınanların, aşk şiirleri safsatadır.
  •    Kâbe’si Amerika, Medine'si Avrupa olanların, Hacca gitmesi ile Haç'a secde etmesi farksızdır.
  •    Dostunu harcayan, postunu harcamıştır. Dostunu ucuza satan, kendisini şeytana kiralamıştır.
  •    Hak, hakikat gözetmeyenlere hürmet gösterilmez. Şeriat (hukuk ve adalet) gütmeyenlere, şefaat edilmez. Tapındığın putların heykeli, ha ağaçtan, ha altından yapılsın, fark etmez...
  •    Servet ve rütbe (etiket) için, şeref ve haysiyetini rüşvet verenler, ekmek parası için fahişelik edenlerden daha alçaktır. Makam ve menfaat için hak davasından cayıp dönenler ve bu döneklere mazeret ve keramet düzenler, İslam'a açıkca düşmanlık güdenlerden daha zararlı ve aşağıdır.
  •    Zalimleri büyük gören ve destek veren kimselerin izzeti nefsi ve insanlık haysiyeti kalmamıştır. Kahpeye ``kahramanlık zırhı`` giydirmek ve döneklere ``akıllılık`` sıfatı geçirmek ne işe yarayacaktır?
  •    Araştırıp düşünmeden, okuyup öğrenmeden; sadece gelenek ve görenek inancı, şeytanın oyuncağıdır. Taklidi Müslümanlık, itikadi sapıklığın açık kapısıdır.
  •    Dili uzun olanın ömrü kısa olur. Dili yaralayıcı olanın başı belalı olur. Dili tatlı olanın kabahati tez unutulur. Dili acı olanın kalbi sancılı, akibeti feci olur. Dili bozulanın, dini de bozulur. Ancak haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytan olur ve imani haysiyet ve hassasiyeti kaybolur.
  •    Yalan ve palavrayla hava atılır. Ama hedefe varılmayacaktır. Yalanla, belki o anı kurtarırsın, ama bütün geleceğini karartırsın. Yılana sığınmak, yalana sığınmaktan daha karlıdır.
  •    Başkalarına hakaret edenin, onlardan hürmet beklemesi; insanlara nefret besleyenin, karşılığında muhabbet ve merhamet istemesi; hem boşunadır, hem de haksızlıktır.
  •    Tembellik, teneşir ehli cenazelerin halidir. Yürüyen karınca, yan gelen karacadan daha önce hedefine erişir.
  •    Herkesin ayarı, tarafıyla belli olur. Şeytani güçlerin safında olanların, Rahmani görüntülerine aldanmak saflıktır. Zalimleri destekleyen, dolayısıyla mazlumları ezen konumundadır.
  •    AB'den, ABD'den ve işbirlikçi partilerden hayır beklemek; akrepten hayır beklemekten daha akılsızcadır. Bin kere denenmişi, bir kere daha denemeye kalkışmak, vurdumduymazlıktan da öte, ahmaklıktır. İşbirlikçiliği, “işbilir ”lik sanmak ise en yaygın, ama maalesef saygın bir saflıktır.
  •    Şahsi heves ve hesapları için, Saadet Partili olmakla, diğer sağcı veya solcu partilerden birine katılmak arasında fark yoktur. Allah ne aradığına bakar, nerede aradığına değil. Tabi bu arada makul ve makbul amaçlar için, gayri meşru araçların kullanılmayacağını da bilmek gerekir.
  •    Döşek gibi semirmek isteyenler, eşek gibi minnet çekerler. İman ve ümit pili bitenler, zulme direnemez, tez çökerler.
  •    Faziletli adam, ``herkes su içsin ve doysun`` diye; kötü tıynetli adam ise, ``insanlar düşüp boğulsun`` diye kuyu kazar... Ve elbette herkes niyetinin karşılığını bulur.
  •    Samimiyet ve merhametle yapılan öğüt ve uyarı; şifalı merhem yerindedir. Kötü niyet ve hakaretle yapılan nasihat ise, kuyruk altına batırılan diken gibidir. Biri yatıştırır, diğeri hırçınlaştırır.
  •    Huysuz kişiyi kışkırtmak, kuduz köpeğe karışmaktan beterdir. Unutmayın, huzursuzluk uğursuzluk getirir.
  •    Kendi iktidarını, milletin ıstırabı üzerine kuranlar, sonunda öfke infilakıyla derbeder olurlar.
  •    Büyük liderlerin, stratejik tedbir ve hedefleri, sadece kendisinde saklı bir sırdır. Çünkü Hz. Peygamber SAV Mekke'yi fetih niyetini ve projesini, herkesten saklamıştır.
  •    Elinden geldiğince herkese iyilik et. Böylece iyi kimseleri minnet, kötü kimseleri mahcubiyet altına sokarsın.
  •    Sonunda ölüm olduktan sonra, ha susuzluktan telef olmuşsun, ha suda boğulmuşsun!
  •    Doktoruna âşık olan hasta, onunla buluşmak için, sağlığına kavuşmayı değil, hastalığın devamını ister. Mevla'sına sadık ve âşık kişi de; onun takdir ettiği belayı ve onun yolunda sıkıntıya katlanmayı bal kaymak bilir.
  •    Ateş böceği gece gündüz devamlı ortalıkta ve yazı yabanda bulunuyor. Ancak güneşin ışığından dolayı gündüzleri fark edilmiyor. Ahmaklar ise onun sadece geceleri yuvasından çıktığını sanıyor!
  •    Akıllı ve hayırlı adam, hep kendisinden bilgili ve bereketli insanlar arar, daha da yücelmek için... Ahmak ve alçak adam ise, hep kendisinden aşağı kimseler içinde bulunmak arzular... Küçükler arasında büyük görünmek için.
  •    Tur dağı, dağların en küçüğüdür, ama Hz. Musa'nın ve Tecelli-i Rahman'ın sayesinde en meşhuru ve makbulüdür.
  •    Seni kıskanandan, senden korkandan ve senin kahrına uğrayandan kork! En doğrusu, hırsını ve hıncını gizli tutmaktır...
  •    Münafık ve Masondan başkan, kurttan çobana benzer.
  •    Derviş hırkası giyen riyakâr, Kâbe örtüsünü eşeğine çul yapan adam gibidir.
  •    Paslı demiri cilalamak, boyamak değil; önce törpüleyip temizlemek gerekir. Günah kirini tevbe ile temizlemeyenlerin, sarık cübbe giymesi neyi değiştirecektir?
  •    Güneş kışın daha çok aranır ve sevilir, çünkü süreklilik bıkkınlık getirir.
  •    Arpa kadar altın, altı bin uyuşuk ahbaptan etkilidir. Ama bir sadık ve sağlam dava yoldaşı da bin tonluk hazineye bedeldir.
  •    Büyük sevgilini kendine tercih etmedikçe, aşkın sahtedir.
  •    Nasipsiz ve beyinsiz insanı akıllandırmaya kalkışman, sonunda seni de deli edecektir.
  •    Nefsani ve şeytani dürtülerine direnemeyen, hakikate akıl baliğ değildir.
  •    Para kazanıp hayra harç etmeyen ve ilim öğrenip amel etmeyen, en ahmak kişidir.
  •    Aşırı hiddet muhabbeti, aşırı merhamet mehabeti (saygınlığı) giderir.
  •    Cahillerin takdirinden ise, âlimlerin tekdirini ve tenkidini tercih etmelidir.
  •    Şeytanlar ihlasa ermiş kimselerse; başkanlar ise, ahlaken iflas etmiş kişilerle başa çıkamaz.
  •    Bir değersiz taş, mücevherden bir vazoyu kırabilir. Ama bu onu kıymetli hale getirmeyecektir.
  •    Kuvvetsiz fikir, zekâvetle fakire benzer; fikirsiz kuvvet ise, cahil ve beyinsiz vezire benzemektedir.
  •    Ahmak ve alçak insanlara hürmet ve rağbet etmek, onların azgınlık ve sapkınlıklarını körüklemek demektir.
  •    Nasıl ki eşek arısı bal vermezse, döşek hırsı (tembellik) de mal getirmez.  Hak davadan döneklerden hayır, ödlek tiplerden kayır beklenmez.
  •    Kendi nefsini gören Rabbini görmez; derdini bilen ise dermansız ölmez.
  •    Kibirli insan kirli vicdan sahibidir. Mütevazı günahkâr, gururlu abitten nasiplidir.
  •    Hz. Süleyman rolüyle onun yerine konulan İfrit Süleyman bir olmaz. Her tacu taht sahibi de, Sultan sayılmaz.
  •    Şiir

Bütün putların anası, nefistir.

Münafık; nefs zindanında hapistir.

Her süslüye, hoş sözlüye aldanma

Dışı güzel ama içi habistir!  

  •    Riyakâr Müslümanla, sahte para basan insan aynıdır. Herkes onlara imrenir ama o pazardan bir ekmek bile satın alamaz.
  •    Şiir

Seni de Allah besler, eşini de

Ondan bil, geleceği de, peşini de

Çünkü bebeğinin dişini veren

Aşını da verecek, işini de…

  •    Kendini yenemeyen, rakibini yenemez... Nefsini aşabilen engellerin hepsini aşabilir. Siyaset (idare etme sanatı) bilmeyen, riyaset (başkanlık) yürütemez.
  •    Şiir

Her hanım bir gonca güldür, onu tatlı söz güldürür

Her erkek âşık bülbüldür, onu da kem göz öldürür

Böcekte de, çiçekte de, tecelli eden Allah’tır.

Bu vahdete eren insan, tüm masivadan özgürdür.

  •    Şiir

Kalbin hayra, ayak şerre giderse

Adın Ahmet, tadın zahmet olmasın

İman, akıl, vicdan; el ele verse

Bu âlemde, niye rahmet olmasın

 

● " İman ruh, Vatan vücut gibidir. Vatan’ı ve bağımsızlığı olmayanların insanca ve inancı doğrultusunda yaşaması mümkün değildir. İşte bu nedenle cihat (Milli Savunma) farz kılınmış ve emredilmiştir."

● "Kadere İman; Kaderimizin ve hayatımızın tamamı, Allah tarafından takdir, tanzim ve tasvir edilip, ruh ekranımıza sürekli gösterilen mükemmel görüntülerden ibarettir. Aslında, maddi bir evrenin ve bedenimizin mevcut olması da gerekli değildir. Ruh ekranımıza seyrettirilen bu sürekli görüntü durumlarına karşı, cüz’i irademiz ve niyetimizle nasıl tavır takındığımıza göre imtihan edilmekteyiz."

● "Ahirete İman; Hayatımızın her anının ve her tavrımızın sürekli kaydedilip ona göre hesaba çekileceğimize ve amellerimizin karşılığını göreceğimize inanmak… Ahiret hayatını ve Allah’ın rızasını dünyamıza ve nefsi arzularımıza tercih ederek yaşamak demektir."

 

“9 – İ” Reçetesi ve Ahlak Kuralları:

1- İyi Ahlak ve İffet: (Günah ve Kötülükten sakınma. İnsaniyetli, iyi niyetli olma)

• “Kötü ambalajlı baklavayı kimse yemek istemez ve satın almaz.”

• “Yalan kötüdür. Ama liderine, ağabeyine ve dava kardeşine yalan söylemek ise, onlara küfürdür!”

2- İzzet-i Nefis: (İslami Vakar sahibi olmak, Gurur değil, Onurlu yaşama. Şeref ve haysiyetini koruma.)

• “Lakayt, Laçka, Laubali Mü’min olmaz.”

• “Arsız, ayarsız ve duyarsız tavırlar, hayra alamet sayılmaz.”

3- İkram ve İltifat: (Paylaşmacı ve barışçı davranma.)

• “Cimri, bencil ve beleşçi insan, dost bulamaz!”

4- İrtibat ve İtaat: (Teşkilat düzenine ve Disipline uyma, İttifak kurma.)

• “Sürüden ayrılanı kurt kapar!”

• “Ekipten kopan, takipten çıkar ve istikametten sapar!”

5- İstişare ve İşbirliği: (Danışma ve Dayanışma içinde olma.)

• “Danışan dağlar aşar, sormayan düzde şaşar.”

6- İşgüzarlık ve İnkişaf: (Çalışkan olma, kendini geliştirmeye ve sürekli yenilemeye bakma.)

• “Yürüyen kirpi, yatan tilkiden daha çok yol alır.”

7- İhtimam ve Dikkat: (Allah’ı görüyor gibi ibadet, imtihan oluyor gibi hizmet yapma.)

• “Ahiret kaygısı taşımayanlarda, kanun korkusu da olmazsa; görevini yavaşlatır ve zihniyeti yamuklaşır.”

8- İddia ve İnat (Hak’ta sebat): (Yılmaz ve Yorulmaz bir kişilik kazanma. İradeli ve dirayetli davranma.)

• “Yorulmayan yoğrulmaz; yoğrulmayan doğrulmaz.”

9- İrfan, İnce Kavrayış ve İletişim: (Feraset ve hikmet ehli olma, halden anlama, insanların önceliklerine ve özelliklerine saygı duyma, sorunlarına ve ihtiyaçlarına uygun davranma.)

İslam’a ve insanlığa hizmetin bereketli sonuçları ise şunlardır:

Manevi Yönden:

1- Allah’ın rızası ve ahiret sevabı kazanılır.

2- Namusu, malı ve sağlığı, manevi yönden sigortalı sayılır.

3- Gönül Huzuruna ve Vicdan rahatlığına ulaşılır.

4- Mutlu ve umutlu yaşanır. Zorluklar ve sorunlar kolay aşılır.

 

Dünyevi Yönden:

1- Toplumda ağırlığı ve saygınlığı fazlalaşır

2- Aile saadeti ve geçim kolaylığı sağlanır.

3- Bilgili, birikimli, bereketli ve becerikli bir insan olarak hayatı anlam kazanır."

 

B” Mikroplarından sürekli sakınmak lazımdır:

 1- Benlik: (Kendini Beğenmek, böbürlenmek.)

2- Bencillik: (Hep kendini düşünmek.)

3- Birincilik: (En önde ben olayım düşüncesine ve şöhret hevesine düşmek.)

4- Bilgisizlik: (Okumaya ve Öğrenmeye isteksizlik ve ilgisizlik göstermek.)

5- Bilgiçlik: (“Her şeyi en iyi ben bilirim” havasına girmek.)

6- Beceriksizlik: (Tembellik, ürkeklik, tehircilik, kendine güvensizlik.)

7- Beleşçilik: (Başkası çalışsın ben övüneyim düşüncesiyle hareket etmek.)

8- Bozgunculuk: (Dedikodu, Fırsatçılık, Ayrımcılık ve Fesatçılık üretmek.)

9- Barbarlık: (Kaba, Katı ve Kırıcı olmak) ve Bağnazlık: (Yobazlığın, kayırmacılığın ve saplantıların esiri haline gelmek.)

10- Bitkinlik: (Ümitsizliğe ve çaresizliğe düşmek, bedenen bitkisel hayat yaşasa da, ruhen ölmek.

 

Başarının Sırları:

1- İnanç ve Azim: (Davaya – Lidere – Zafere Güvenme)

2- Bilgi ve Birikim: (Sürekli öğrenme, kendini yetiştirme ve yenileme.)

3- Plan ve Program: (Yıllık – Aylık – Haftalık projeler üretme ve yerine getirme.)

4- Ekip ve Eleman: (1-Görevi verilir. 2-Yetkisi belirlenir. 3-Katkısı hesap edilir. 4-Başarısı gözden geçirilir. 5-Terfisi veya tenzili gerekir.)

5- Koordine ve Organize: (İrtibat ve İşbirliği içinde hareket etme.)

6- Takip ve Kontrol: (Elenme ve Dökülme.)

• (Kur’an’da Bakara Suresi (246-251) ayetlerinde haber buyrulan Talut-Calut hikâyesi elenme, dökülme ve teknolojik üstünlükle zafere erişme sürecine dikkat çekmektedir.)

7- İntaç ve Değerlendirme: (Sonuç ve Başarı derecesini belirleme.)

 

Haset ve Kıskançlık Şöyle Başlayıp Yaygınlaşır:

a- Hasret ve Gıpta: (“Keşke benim de / bende de olsa, diye başlanır”.)

b- Kıskançlık ve Çekememe: (“Niye bende yok?” diye sızlanır.)

c- Haset: (“Niye onda var?” damarı kamçılanır.)

d- Husumet: (Kıskandığına karşı kin ve nefret duygularıyla kıvranır.)

e- Hakaret: (Kıskandığını hor görmeye ve küçük düşürmeye çalışır.)

f- Hıyanet: (Hile ve tuzak hazırlanır, nankörlük yapılır.)

g- Adavet: (Sonunda düşmanlık ve saldırganlık noktasına ulaşılır.)

 

Hayırlı Hareketlere Karşı, Şer Odakların Taktik ve Tahrip Tarzları:

 

Tarihi değişim ve dönüşümlere yol açacak İslami hareketlere karşı Şeytani merkezler sırası ile şu tavırları takınmaktadır.

Dokuz dikenli dönem ve direnme aşamaları:

1- Hak davayı gizleme ve ilgisiz görünme, ciddiye almıyor havası takınma dönemi.

2- Sadık ve seçkin mü’minlerle alay etme ve küçük düşürme ve horlama dönemi.

3- Sindirmek ve Hak’tan vazgeçirmek üzere zulüm ve işkence yapma ve ambargo uygulama dönemi.

4- Dava Liderine ve müntesiplerine yönelik uzlaşma teklifi tuzağı kurma ve yozlaştırma dönemi.

5- Halkın kafasını karıştırmak ve katılımlara engel olmak için iftira kampanyası başlatma ve psikolojik yıpratma dönemi.

6- Lideri etkisiz kılma veya ortadan kaldırma dönemi.

7- Münafıklığa mecbur kalma ve içten karıştırma (sahte peygamber- sahte lider) dönemi.

8- Zorbalıkla sindirme ve saldırma dönemi.

9- Sonunda mecburen barışa yanaşma ve durumlarını korumaya çalışma dönemi.

Sonuç; Fetih ve Teslimiyettir: Hz. Peygamber Efendimiz bu dönemlerin hepsini yaşamıştır. Olayların seyri ve düşünürlerin değerlendirmeleri, artık yeryüzünde hâkimiyet sırasının İslam’a geldiği yönündedir. Türkiye’mizde Milli siyaset’ de bu dönemleri tek tek atlatmıştır.

“Sabırsız ve Başarısız” İnsanların Ortak Yanları 9–D Olumsuzlukları:

1- Doğru ve derinlikli değerlendiremezler: (Zamanın, İmkânların ve Fırsatların kıymetini bilmezler.)

2- Dikkat etmezler ve hedefe kilitlenmezler: (Ciddiyet gösterip, bir konuya kendilerini vermezler.)

3- Derece ve basamakları gözetmezler: (Sabır gösterip, sıra ile gitmezler, acelecidirler.)

4- Dengesiz ve düzensizdirler: (Maymun iştahlı kimselerdir, çabuk usanıp vazgeçerler ve istikrarsız hareket ederler.)

5- Dirençsizdirler: (Çabuk pes ederler, zorluklara ve sorunlara göğüs geremezler.)

6- Değişimci ve deneyimci değildirler: (Klasik yöntemlerinde inat ederler, yeniliklere ilgisizdirler.)

7- Duyarsız ve düşüncesizdirler: (Vurdumduymaz, boş verici ve beleşçidirler.)

8- Destek ve dayanışma istemezler: (İşbirliğinden, yardım istemekten çekinirler, bencil ve kibirlidirler.)

9- Değer bilmezler: (Kendi değerini fark etmez ve Allah’ın verdiği yeteneklerine güvenmezler. Öğreticilerin, iyilik edenlerin, hizmet ehlinin, yakın çevresinin, kadrü kıymetini bilmezler.)

Oysa başarının sırrı şu ifadede saklıdır:

“İstediği şeylere ulaşmak için, nefsinin istemediği şeyleri yapabilenler, başarılı olurlar.”...

 

*Şunları unutmayın ve elemanlarınızı başıboş bırakmayın. Çünkü:

a- Söyledim; (Ama duydu ve dinledi anlamına gelmez!...)

b- Duydu ve dinledi; (Ancak doğru ve doyurucu şekilde anladı anlamına gelmez!...)

c- Anladı ve beğendi; (Fakat hak verdi anlamına gelmez!...)

d- Hak verdi; (Lakin inandı ve sahip çıktı anlamına gelmez!...)

e- İnandı ve güvendi; (Ama uyguladı ve yanlışını bıraktı anlamına gelmez!...)

f- Uyguladı ve hizmete yöneldi; (Ancak bu gayret ve ciddiyetini sürdürecek ve zorluklara göğüs gerecek anlamına gelmez!...)...

Niçin siyaset önemlidir?

a- Siyaset; büyük liderlerin ve nebilerin mesleğidir.

b- Siyaset; en etkili ve yetkili tebliğ ve terbiye (irşat ve ıslah ) vesilesidir.

c- Siyaset; Sünnetullah gereğidir. (Bütün peygamberler ve mücedditler, o devirde en çok revaçta olan ve ihtiyaç duyulan konularla takviye edilmiştir. Hz. Davut’un demircilik, Hz. İsa’nın tabiplik, Hz. Musa’nın sihirleri iptal edicilik, Hz. Yusuf’un rüya tabircilikle itimat ve itibar kazanması, Resulullah’ın (SAV) müşrik şairlerin Kâbe’ye asılan şiirlerini, Kur’an’ın belağatıyla boşa çıkarması gibi, bu asırda siyasetle işe başlamak bir gerekliliktir.)...

Niçin “Büyük Beyin” gereklidir?

a- Büyük devrim ve değişimleri, büyük beyinler gerçekleştirir.

b- İslam dini bakidir. Ama İslami hareket ve devletler ehil ve kâmil şahsiyetlerle kaimdir. (Fatih ‘siz fetih, İmam-ı Azam’sız Hanefilik düşünülmez.)

c- Şu üç özellik sadece büyük Lidere aittir:

1- O’nun dışında, tarihte hiçbir liderin karşısında, tüm dünyadaki küfür ve nifak cephesi, böylesine organizeli ve otoriteli şekilde birleşmemiştir.

2- Tarihte hiçbir liderin karşısında, şeytani güçlerin, ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri yönden, bugünkü kadar kuvvetli ve etkili olduğu görülmemiştir.

3- Ve yine tarihte hiçbir lider bu denli kuşatılmış; kendi içinden ve iyilik ettiklerinden, bu denli hıyanet ve nankörlüğe uğramış değildir.

• “Büyük Lider tek kişilik bir ordu gibidir.” (Bu tespit 1980 yılında söylenmiştir ve Mümtaz Soysal’a aittir)

4- Niçin artık mutlu sona gelinmiştir ve niçin sabrın sonu selamettir?

1- Ayet ve Hadislerin müjdeleri tezahür etmektedir.

2- Dokuz dönemin geçirilmesi gerekliydi, şükür bitmiştir.

3- Olayların seyri ve düşünürlerin değerlendirmeleri bu yöndedir.

4- İnsanlığın yeni ve adil bir medeniyete ihtiyacı çok şiddetlidir. Aksi halde insanlık iflas edecek ve büyük bir felakete sürüklenecektir....

"Sık sık sözlerini, vaatlerini ve tevbesini bozup hatalarını tekrarlamak, akli ve ahlaki bir zaaftır ve insanı laçkalaştırıp münafıklığa taşıyacaktır."

Ve hele, yeryüzünde harika eserler ve görüntüler arayan insan, en büyük yaratılış harikasının, en mükemmel ve muhteşem Rabbani fabrikanın kendisi olduğunun ve ahirette hesap vermek üzere sorumlulukları bulunduğunun farkına ne zaman varacaktır!?"

"İnsanların nerede aradıklarından ziyade, neyi aradıklarına bakmak lazımdır. İslami kılıflar ve sloganlar arkasında, nefislerinin sinsi ve siyasi arzularına ulaşmaya çalışanlar, en tehlikeli ve tahripçi insanlar olup çıkacaktır. Ama kendisi gibi herkes için de hayrı ve huzuru arayanlar ve bu amaçlarına ulaşmak için İslami ve insani metotları ve araçları kullananlar, barış ve bereketin kutlu yolcularıdır. Belki bunların bir kısmı aradıklarına ve arzuladıklarına bu dünyada ulaşamayacaklar, ama vicdani huzur ve onur içinde yaşayacaklardır. Ve unutulmasın ki, kutlu hedeflerine ulaşanlar ise, sadece arayanlar ve umutla yola çıkanlardır."

Şu gerçeği de kesinlikle vurgulamamız lazımdır ki; Onu aradığında ve tabi emredildiği ve öğretildiği şekilde ulaşmaya uğraştığında, kesinlikle kavuşacağına garanti verilen tek ve en büyük gerçek ise, Cenab-ı Hak’kın rızasıdır."

"Mü’min; zillete düşmeyecek şekilde onurlu, ama gurura düşmeyecek şekilde de vakur ve makul davranmalıdır. İmanın gözü ferasettir, yani sürekli uyanık ve akıllı olmak ve her konuya Kur’an nazarıyla bakmaktır. Zaten kulluk; ille de zorlu ve şatafatlı çabalar harcamak değil, her hususta görevini ve gereğini yapmaktır. Bu nedenle kendi kendimizle ve samimiyetle konuşmayı ve nefis muhasebesi yapmayı unutmamız, emredileni değil, işimize geleni yapmamız, gafletin en yaygın olanıdır. Aslında en zayıf karakterli insanlar, kendi özleriyle yüzleşmeye yanaşamayanlardır. Bu tipler, gözü açık ve uyanık geçinseler de, aslında ayakta uyuyanlardır. Oysa uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce insandan daha güçlü konumdadır."

"Atalarının veya tarikat ve cemaat üstatlarının dindarlıklarını anlatıp bununla kurtulacaklarını sananlar da, babalarının ve başkalarının yedikleri lokmalarını konuşmakla, kendi karınlarının doyacağını sanan zavallı takımı gibidirler"

"Üstelik inandığı gibi yaşayamayanlar, imani ve vicdani kanaatlerinin aksine davranıp yamuklaşanlar, zamanla yaşadıkları gibi inanmaya, yani münafıklaşmaya başlayacaklardır. Ve artık yozlaşan insanları, alışkanlık ve karakter haline getirdikleri bu yamukluklardan vazgeçirmek; kırılıp eğri bağlanan bir kolu veya bacağı, eski haline getirmekten çok daha zor olacaktır."

"Atılan bir okun doğru gitmesi için, düzgün olması şarttır. Velhasıl, kendisini ve ülkesini kurtarmak ve geleceğini doğru ve olumlu kurgulamak için; bugünkü ağır gerçekleri ve acı reçeteleri anlama… İmani ve insani prensiplerle çözüme odaklanma üzerinde yoğunlaşmayan ve sorunlarla boğuşup yoğrulmayı göze alamayan insanların, pişmanlık ve perişanlık içinde boğulacakları günler, uzak sanılmamalıdır. Bu tipler iktidar bile olsalar, asla muktedir ve muzaffer olamayacaklardır."

“Halka zulmediyor!” diye Suriye’ye savaş açan, Libya saldırısına ve korkunç tahribatlara ortak olan iktidar, neden İsrail’le imzaladığı normalleşme anlaşmasını bile hâlâ askıya almıyordu? Ve Çin’in Müslüman ve masum Türklere uyguladığı Uygur Zulmüne, neden sessiz kalıyordu?"

"Başkalarına çamur atanların ve haksız yere hakarete kalkışanların, önce kendi ellerinin ve dillerinin kirleneceği açıktı. Ancak geçmişin hasretçisi, geleceğin özlemcisi ve şu an yaşanan sürecin de şikâyetçisi olmamak için de; özünü kirletip bozmamak, gözünü kaydırıp gerçeklerin üzerini kapatmamak ve yüzünü karartmamak lazımdı."

Allah hakikat ehlini, hizmet ehlini ve gayret ehlini, onları sevdikçe dört ölümle öldürür, dört dirilişle diriltir:

*Birinci aşamada, nefsin sürekli rahatlık ve ferahlık isteğini öldürür, takdire rıza ve teslimiyet onurunu ve cihat şuurunu diriltir. Takdire rıza gösteren, Allah’a teslim olan, tek başına kâinata meydan okuyabilir, bu onuru kazanır. Bunun hakkını veren, bu dereceyi aşan bu sefer ikinci merhalede...

*İkinci merhalede dünyalık servet ve riyaset sevgisini Allah içinde öldürür. Ahiret ve uhuvvet huzurunu diriltir. Bu dereceyi de aşarsa üçüncü merhalede Cenab-ı Hak halktan rağbet ve hürmet beklentisini öldürür, kesret içinde vahdet olgunluğunu diriltir. O kalabalıklar içindedir, kâinat içindedir, gezer, dolaşır, iş yapar, dükkâna gider, çarşı pazara gider, ama her yerde bu milyar farklı tecellilerin gerçek sahibi Allah’ın vahdetini ve azametini unutmaz ve “Nerede olursanız olunuz Allah sizinle beraberdir” hakikatine göre hareket eder...

*Bunu da aşarsa, dördüncü en önemli merhale olarak Cenab-ı Hak, o insanın benlik ve kuru bilgiçlik şehvetini öldürür, onun yerine İlahî irade ve ilham ruhunu diriltir. Allah’ın yeryüzünde yürüyen ayağı, tutan eli, gören gözü, duyan kulağı ve konuşan diliyim dediği kimselerden olur.

Ve bizler neden namaz kılıp oruç tutuyorsak o nedenle Allah yolunda, Hakk Hâkim olsun diye Cihat yapmaktayız… Ayrıca, Allah’a yakınlaştıracak en büyük ibadetin ve vesilenin cihat olduğunun farkındayız… Bunu cemaat şuuruyla bir emir komuta zinciri altında yapmak ve Hz. Peygamber (S.A.V)’in buyurduğu gibi dinin zirvesine ulaşmak için gayret edenlerden isek, kutlu ve mutlu gelecek inşallah bizimdir diye ummaktayız…

Ve bizler neden namaz kılıp oruç tutuyorsak o nedenle Allah yolunda, Hakk Hâkim olsun diye cihat yapmaktayız… Ayrıca, Allah’a yakınlaştıracak en büyük ibadetin ve vesilenin cihat olduğunun farkındayız… Bunu cemaat şuuruyla bir emir komuta zinciri altında yapmak ve Hz. Peygamber (S.A.V)’in buyurduğu gibi dinin zirvesine ulaşmak için gayret edenlerden isek, kutlu ve mutlu gelecek inşallah bizimdir diye ummaktayız…

"Uğraştığımız cihat ibadetinin değerini, Cenab-ı Zül Celal Hazretleri bizlere bildirmek için öyle göstermelik hayır hasenat işleri değil, bilakis “Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı” bile cihada denk kılmamıştır… Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerin, dünya ve ahiret kurtuluşa ve mutluluğa erişeceğini, Allah’ın rızası ve Rıdvan şerefine ve ebedi nimetlerle dolu cennetine mazhar olacağını haber buyurmuşlardır…"

"Kur'an'ın mesajını öğrenmenin yolu ise, onun üzerinde düşünüp kafa yormaktan ve onu anlamaktan geçmektedir. Kur'an'ı, onun ayetlerini derin tefekküre konu edinerek anlamaya çalışmak, onu öğrenecekler için kaçınılmaz bir gayrettir ve gereklidir. Onun için bizzat Kur'an'ın kendisi, ayetleri üzerinde insanların düşünmesi gerektiğini belirtir, onları buna davet eder. Kendisini, üzerinde derin derin düşünülmesi gereken bir kitap olarak takdim eder. Bunu yapmak, mü’minler için öngörülmüş önemli bir görevdir."     

"Bunca nimetler haşa! bizler hak ettiğimizden kavuştuğumuz, layık bulunduğumuz veya ilim sahibi olduğumuz için verilmedi!.. Cenab-ı Hak ’kın lütfu keremi ve imtihan gereği olarak takdir edildi..."

 "Milli Çözüm olarak yeni ve Adil bir dünya amacımıza, mutlu medeniyet sevdamıza ve kutlu davamıza olan bağlılık ve sadakatimizden dolayı, bu uğurda karşımıza çıkacak tüm zorluklara, sıkıntı ve belalara sabretmekle; bıkkınlık ve zafiyet göstermeyip sebat etmekle kutlu hedefe ulaşılacaktır… Sabah-akşam Allah’ı zikredip tesbih edeceğiz, seher vakitleri tevbe-istiğfar edip affı mağfiret dileyeceğiz ve Cenabı Hakk’ın rahmetini umup, gazabından yine Kendisine sığınacağız ki işlerimizi kolaylaştırsın."

 Hz. Mevlâna’nın; “Fihi Mafih” kitabında çok önemli ve öğretici bir tespiti vardı: “Her çağda Hz. Muhammed’in varisi (Mehdisi ve Müceddidi) olacaktır. İnsanların Allah katındaki kıymeti ve makbuliyeti de, göstermelik ibadet ve hizmetleri kadar değil, asrın Nübüvvet temsilcisi ve takipçisi olan Zat’a desteği ve sadakati oranındadır. İşte O Zatın kim olduğu ise, şuradan anlaşılacaktır: Ülkesindeki, bölgesindeki ve yeryüzündeki bütün inkârcılar, İslam düşmanları, Yahudi ve Hristiyanlar ve şeytani odaklarla beraber, sözde dindar geçinen tüm istismarcıların, İslamcı bilinen tarikat ve cemaatlerin, katı şeriatçı ve cihatçı bilinen grupların hepsi; kendi aralarında birbirlerini benimseyip sevmese