Ocak 16 02:44

ARAPÇA “MUKADDES” DEĞİL, AMA “MÜKEMMEL” BİR LİSANDIR

ARAPÇA “MUKADDES” DEĞİL,  AMA “MÜKEMMEL” BİR LİSANDIR

Bütün kavimlerin olduğu gibi, bütün dillerin de yaratıcısı bizzat Allah’tır ve insanların renklerinin ve dillerinin farklılığı Allah’ın ayetlerinden (mucizelerinden) sayılmıştır. “O’nun (Allah’ın kudret ve hikmet) delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın (dillerinizin) ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Farklı kavim ve kabileler olarak, birbirilerinizle kolay tanışmanız, dayanışmanız, değişik yetenek ve üretimlerinizden yararlanmanız için böyle yapılmıştır.) Şüphesiz bunda, (dikkatle düşünüp) bilenleriniz için alınacak dersler vardır.” (Rum: 22) Bütün kavimlerin olduğu gibi, bütün dillerin de birbirlerinden etkilenmesi doğaldır, normaldir, tarihi ve fiili bir gerçek olarak karşımızdadır. Bu nedenle Arapçanın da farklı kültür ve kökenlerden bazı kelimeler alıp bünyesine katması ve Kur’an-ı Kerim’in de bunları kullanması gayet tabii karşılanmalıdır.

Bu durum Kur’an-ı Kerim’in Arapça olduğu gerçeğine asla gölge ve şüphe düşürmüş olmayacaktır. Çünkü bütün dillerin ve medeniyetlerin, farklı medeniyet ve milletlerden yeni kelimeler almasının ve bunlara kendi özel ve orijinal kavramlarını yüklemiş olmasının yadırganacak bir tarafı bulunmamaktadır. Evet Arapça “mukaddes” bir lisan olmasa da, “mükemmel” bir lisandır. Sapkın Yahudiler gibi, kendi kavimlerini; “Seçkin kılınmış ve kutsanmış” sanmaları ve diğer bütün insanları kendilerine hizmet için yaratılmış varlıklar saymaları nasıl şeytani bir saplantı ve safsata ise, herhangi bir kavmin kendilerini üstün görüp ırkçılık yapmaları ve kendi dillerini ve tarihlerini tabulaştırıp bir nevi tapınmaları da öyle bir şaşkınlık ve şımarıklıktır. Arapçanın Kur’an dili olması da onu kutsallaştırmayacaktır. Çünkü İncil, Tevrat ve Zebur’un asılları da Allah Kelâmıdır, ama indikleri diller asla mukaddes sayılmamıştır. Bakınız, bazı dillerde kelime köklerinin sonuna yeni takılar eklenerek yeni kelime ve kavramlar türetilme imkânı vardır. Bazı dillerde, kelimelerin başına yeni ekler takılarak yeni kelime ve kavramlar ortaya çıkarılır. Ancak Arapça; bir kelimenin hem başına, hem sonuna, hem de ortasına yeni takılar eklenerek yepyeni kelimeler üretme imkânı olan tek lisandır. Ve yine diğer mevcut dillerde, diyelim bir hayvanın; erkeği, dişisi ve yavrularıyla ilgili en fazla 4-5 ismi bulunmasına karşılık, Arapçada örneğin “deve”lerin elliden fazla ismi vardır, hatta yakalandıkları hastalıklara göre bile değişik isimlerine rastlanır. “Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içmeye (mecbur kalacak)sınız.” (Vâkıa: 55) ayetinde olduğu gibi “su içtikçe harareti artan hastalığa yakalanmış deveye” “Hîym” ismi takılmıştır. Özellikle “FİİL ve YÜKLEM”leri; zamanları, mekânları, durumları ve amaçları ortaya koyacak şekilde, matematiksel kurallara, kısımlara ve kıstaslara göre ayarlanmış, prensipler halinde formüle edilip programlanmış tek dil Arapçadır.

Bugün Türkçemizde, hem tarih boyunca hem de günümüz şartlarında, başka dillerden alınmış ve özümsenip kendi malımız yapılmış yüzlerce, hatta binlerce kelimeye rastlanması da elbette doğaldır ve olağandır. Dilimizin kasıtlı olarak yozlaştırılması, yabancı kültür istilasıyla boğulmaya çalışılması ne kadar yanlış ise, “Sadeleştirme ve öze dönme” kılıflı güdükleştirme ve edebi potansiyelini köreltme çabaları da o denli tehlikeli ve tahripkârdır.

Arapça dışında Kur’an-ı Kerim’de Farklı Dillerden Kelimeler Bulunması Doğaldır!

Elbette ve kesinlikle Kur’an-ı Kerim Arapça bir Kitaptır. Ancak, köken olarak başka dillere ait oldukları halde kültürel iletişim yoluyla Arapçalaşmış bazı kelimelerin de Kur’an’da yer alması normaldir. “Muarreb” olarak isimlendirilen bu lafızların sayısı ve geldikleri dillerle ilgili olarak farklı kaynaklarda farklı bilgiler yer almakla beraber, bunların Kur’an’da mevcut oldukları anlaşılmaktadır ve bunu olağan saymak lazımdır. Bu kapsamda, Kur’ani kelimeler içinde Türkçe asıllı olduğu iddia edilen birkaç kelimenin bulunduğu bile konuşulmaktadır. Kaynaklardan tespit ettiğimiz kadarıyla Kur’an’da geçen “ğassak”, “tennur” ve “ekvab” kelimeleri Türkçe asıllıdır. Bu kelimelerin eski dönemlerden beri Türk toplulukları içinde kullanılagelen Türkçe kelimeler olduğunu ve bunların Türkçe asıllı muarreb Kur’an kelimeleri olduklarını savunanlar vardır.[1]

Dil, düşünce ve meramı ifade ederken kullanılan ses işaretlerinin bütünü sayılır. Diğer bir ifadeyle dil; insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir vasıtadır, kendisine mahsus kuralları olan ve ancak bu kurallar çerçevesinde gelişen canlı bir varlıktır. Dil, kültür ve medeniyetlerin vazgeçilmez bir unsuru konumundadır. Ancak bunlar arasında sıkı bir etkileşim vardır. Dilin şekillenmesinde kültür ve medeniyetler büyük bir role sahip durumdadır. Bir dilde var olan kelime ve kavramların çoğunluğu, o dili konuşan milletin sahip olduğu kültür ve medeniyetten kaynaklandığı bir hakikattir. Mesela, teknolojik ürünlerin isimlerinde kullandığımız kelimelerin birçoğu Batı kaynaklıdır. Çünkü bu ürünlerin büyük kısmı Batı medeniyetinin mahsulüdür. Bu anlatılanlar göz önünde bulundurularak, bir dilin kelime ve kavramlarından hareketle hangi dillerden ya da kültür ve medeniyetlerden etkilendiği de kolaylıkla anlaşılır.

 

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ:

 

Yorum Yaz