Mustafa Kemal’in; “Kadın ve Toplum” Konusunda Osmanlı Döneminde Yayınlanmış Bir Yazısı
“Bir devr-i teceddütte en ziyade şeref veren bir şey varsa o da o devirde, o medeniyette kadının işgal ettiği mertebe-i içtimaiye olduğuna zerre kadar şüphe etmemek icabeder. … Tarihin baştan aşağı mütalaasından müsteban olan hakayik-i müsbitedendir ki, kadın, cemiyet-i beşeriye içinde layık olduğu mevki-i mertebeyi ihraz eylediği zaman, yaşadığı muhite, o muhitin icabettirdiği medeniyete pek büyük hizmetler ibraz etmiş ve şu hizmetten âlem-i insaniyet büyük istifadeler eylemiştir. Bugün en büyük mesele, hususiyle Avrupa medeniyetinin bizi asırlarla geride bırakıp ilerlediği şu zamanda, en mühim zemin-i tefekkür dahi bu hakayiki gözümüzün önünde tutarak kadınların istikmalde ne gibi vezaif ile muvazzaf olduğunu, ne gibi hidemata amade bulunduklarını tayin edebilmektir.
Bir defa heyet-i içtimaiye arasında kadının terakki için, tekâmül için bir lazıme-i gayrı murafık olduğu umumiyetle anlaşılır. Her sınıf halk bu fikr-i ulvi ile terakkiyat-ı medeniyeye olan hisse-i irfanını terk ve teberrua başlarsa, hiç şüphe yok ki Heyet-i Osmaniye metin ve esaslı hatvelerle tarik-i terakkide yürümeye başlar. Şimdiye kadar serdedilen mütalaattan şu neticeyi istihsal etmek isteriz ki, bizde alelumum kadın, kendisine bahşedilen hukuk-u diniye ve medeniyyeye rağmen terbiye ve tahsili en ziyade ihmal edilmiş bir kısımdır. Şu halde efkar-ı umumiyede bir kadının okumaya mecburiyeti olup olmaması hakkında tereddüt bulunması ile sabittir.
Şu hâlde bizim ilk atacağımız hatve külliyeti teşkil eden aile arasında fikr-i tahsili, taallum hissi ihtiyacını uyandıracak olacağı derkârdır. Bir defa kadınlarımız asırlardan beri bir din-i ulvinin kendilerine muhtaç kıldığı hukuk-u medeniyyeden bizzat istifade etmek için şeriat-i İslamiye’nin ta beşikten lahde kadar tahsilini emreylediği ilim ve marifet saye-i nuranuruna iltica ederler. Ve buna karşı göz yumanların havi ve herasını izaleye çalışıyorlar ise, vatana öyle büyük bir hizmet ifa ederler ki, bunun büyük olan mükafaatı istikbalde yine kendilerinin yetiştirmeye muvaffak olacakları evlad ve ahfadından bihakkın bekliyebilirler. Şimdi kadının en büyük vazifesi bundan ibaret olup bunun haricinde kalanlara maatteessüf ‘Hayal-i baid’dir demekten kendimizi alamayız.”
Bu önemli metnin, sadeleştirilmiş hali şöyledir:
“Herhangi bir ilerleme (yenileşme ve gelişme) çağında en çok şeref veren bir şey varsa, onun da o çağda, o uygarlıkta kadının yer aldığı toplumsal düzey olduğuna, zerre kadar şüphe etmemek lazımdır. Tarihin baştan sona değerlendirilmesiyle açıkça ortaya çıkan su götürmez gerçeklerdendir ki kadın, insanlık camiası içinde layık olduğu düzeyi kazandığı zaman, yaşadığı çevreye o çevrenin gerektirdiği uygarlığa pek büyük hizmetlerde bulunmuş ve şu hizmetten insanlık alemi için büyük yararlar sağlanmıştır. Bugün en büyük sorun, özellikle Avrupa uygarlığının bizi yüzyıllarca geride bırakıp ilerlediği şu zamanda en önemli düşünce platformu da, bu gerçekleri gözümüzün önünde tutarak kadınların gelecekte ne gibi görevler üstleneceklerini, ne gibi hizmetleri başarabileceklerini ortaya koymaktadır.
Bir defa, toplumda kadının ilerleme için, olgunlaşma için vazgeçilmez bir unsur olduğu genellikle anlaşılır bir hakikattir. Her sınıftan halk bu yüce düşünce ile uygarlığın ilerlemesindeki kadınların bilgi hissesini ve becerisini bağışlamaya ve serbest bırakmaya başlarsa, hiç şüphe yok ki Osmanlı toplumu sağlam ve esaslı adımlarla ilerleme yolunda yürümeye başlayacaktır. Şimdiye kadar açıkça ifade edilen değerlendirmelerden şu sonucu çıkarmak isteriz ki, bizde kadın; genel olarak kendisine bağışlanmış medeni ve şer’i hukuk haklarına rağmen, maalesef eğitimi ve öğretimi en çok ihmal edilmiş bir kesim olmaktadır. Bu durum, kamuoyunda bir kadının okumaya zorunlu olup olmadığı hakkında hâlâ tereddüt bulunması ile anlaşılmaktadır.
Şu durumda bizim atacağımız ilk adım, çoğunluğu bu yanlış düşünceye kapılmış, aileler arasında bu saplantının yıkılmasıdır, eğitim ihtiyacı duygusunu uyandıracak adımların atılmasıdır. Bir defa kadınlarımız asırlardan beri Yüce Dinin (İSLAMİYETİN) kendilerine bağışladığı medeni hukuktan bizzat yararlanmak için, İslam şeriatının,“beşikten mezara kadar öğrenilmesini emrettiği ilim ve bilimin” yardımcı ve aydınlatıcı ışığına sığınmalıdırlar. Ve buna karşı göz yumanların (İslam’ın kadınlara verdiği hak ve hürriyetlere kör ve sağır davrananların) korkusunu gidermeye çalışanlar ise, kadınlarımız vatana öyle büyük bir hizmette bulunurlar ki, bunun büyük ödülünü gelecekte yine kendilerinin yetiştirmeyi başaracakları çocukları ve onların çocuklarından hakkıyla beklemeyi hak kazanacaklardır. Şimdi kadının en büyük görevi bundan ibaret olup kendilerini ve erkek-kız nesillerini eğitim ve öğretimden mahrum bırakmamaktır. Artık bunun dışında kalanlara ne yazık ki “uzak hayallerle oyalanın!” demekten kendimizi alamayız.
Mustafa Kemal; kalbi inancını ve hayata bakış açısını yansıtan “Kadın ve Toplum”la ilgili bu kısa yazısında tam iki defa, Yüce Dinimizin kadınlara verdiği Hak ve Özgürlüklere parmak basmakta ve “Hukuk-u Diniye (Dini Hukuk)” ve “Şeriat-ı İslamiye (İslam Şeriatı-İslami Hukuk kuralları)” tabirlerini kullanmakta, böylece bunların doğruluğuna ve uygunluğuna dikkat çekmiş olmaktadır. Ama bu metni günümüz Türkçesiyle güya sadeleştiren Arı İnan (Afet İnan’ın kızı) Atatürk’ün “İslam Şeriatı” (İslami Hukuk ve Ahlak kuralları) kavramını, “İslam’ın Şartları” diye çarpıtıp aktarmıştır.[1] Yani, ya “Şeriat”la“Şerait”in farkını bilmeyecek kadar koyu bir bilgisizlik veya kasıtlı olarak anlamını saptıracak şekilde bir sahtecilik ortaya koymuşlardır.
Çünkü Şeriat: İslam’ın inanç, ibadet, ahlak ve muamelat (hukuk) kurallarının tamamıdır.
“Şerait” ise; “şartlar, koşullar” anlamındadır. Arapça ve Osmanlıcada Şeriat kelimesinde “A” ayın harfiyle, Şerait kelimesindeki ise “elif”le yazılır.
Kur’an’da Kadın-Erkek Eşitliği
Bazılarının zan ve iddia ettiği gibi; İslam, kadını asla ikinci sınıf bir varlık gibi düşünmemekte ve onu temel insan haklarından mahrum etmemektedir. Aslında her şeyi çift yaratan[2] ve bu çiftlerle birbirini tamamlayan ve bir bütün oluşturan Cenab-ı Hak, insanı da erkek ve dişiden ibaret, ikili bir bütün olarak var etmiştir.[3] Yaratılış hikmetlerine uygun şekilde fizyolojik ve psikolojik (bedeni ve ruhi) yapılarında, tabii olarak bazı farklılıklar bulunmakla beraber, Kur’an nazarında kadın ve erkek eşittir.
Evet, kadın ve erkek:
1- “Kulluk”ta ve “Kıymet”te eşittir:
“Şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabırlı erkekler ve sabırlı kadınlar, (Allah'tan) saygıyla korkan erkekler ve saygıyla korkan kadınlar, sadaka veren ve oruç tutan erkekler ve kadınlar, (Allah'ı) çokça zikreden erkekler ve çokça zikreden kadınlar. İşte bunlar için Allah, hem bir bağışlanma hem de büyük bir ecir hazırlamıştır.”[4] ayetinde açıkça ifade edildiği gibi, erkek ve kadın Allah katında, hem kullukta hem de her türlü hayır ve hizmetlerinden dolayı alacakları mükâfatta eşittir. Hiçbir ayrıcalık ve haksızlık söz konusu değildir.
2- Hatadan dönmede özür ve mazeretlerinin kabulünde de kadın ve erkek eşittir:
“Allah, mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbesini kabul edecektir.”[5]ayeti bu gerçeği dile getirmektedir.
3- Kadın ve erkek, ilim öğrenmede ve eğitim görmede eşittir:
“İlim, kadın ve erkek her Müslüman üzerine farzdır.” Hadis-i Şeriftir. Başörtülü kızlarımıza okuma hakkını çok gören çağdaş yobazlara, bu Hadis bir ibret dersidir.
4- Her türlü hayır hizmetlerinde ve salih amellerde kadın-erkek eşittir:
“Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak salih bir amelde (hayırlı ve yararlı bir hizmette) bulunursa, onlar cennete girecek ve asla haksızlık edilmeyecektir.”[6]ayeti buna işaret etmektedir.
5- Erkek ve kadın, sosyal hayatta ve hürriyette eşittir:
“Erkek ve kadın, salih amel işleyen mü’minleri, hiç şüphesiz güzel bir hayatla (huzur ve hürriyetle) yaşatırız ve iyi hallerinin ve hizmetlerinin karşılığını, en güzel biçimde veririz.”[7] ayeti bunu göstermektedir.
6- Kadın ve erkek, temel insan haklarında ve insanlık onurunda eşittir:
“Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara işlemedikleri bir suç nedeniyle hakaret ve zahmet edenler (ve onların haklarına ve onurlarına tecavüze yeltenenler), gerçekten büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.”[8] ayeti erkekler kadar, kadınların da temel haklarını ve onurlarını garanti etmektedir.
7- Kadın ve erkek, ekonomik girişimlerde ve ticarette eşittir:
“Erkeklere kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır.”[9] ayeti buna işaret etmektedir.
8- Kendi malını hayır yolunda dilediği gibi harcamada kadın-erkek eşittir:
“Gerçek şu ki, sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar ve (böylece) Allah'a güzelce borç verenler için, şerefli bir karşılık vardır.”[10]
9- Kadın ve erkek hem siyasette (seçme ve seçilmede), hem de toplumun ıslahı için ortak sorumlulukta eşittir:
“Mü'min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. (Birbirlerinin koruyucuları ve yöneticileridirler.) İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.”[11] ayeti bu durumu haber vermektedir.
10- Kadın ve erkek hukuk ve adalette eşittir:
Devamını okumak için tıklayınız.