Mart 28 11:30

KEMALİZM KAVRAMI VE ÇELİŞKİLİ KURGULARI

KEMALİZM KAVRAMI  VE  ÇELİŞKİLİ KURGULARI

1918 Mondros Mütarekesi’yle ülkemiz işgale başlanınca ve Merkezi Hükümet fiilen çaresiz kalınca, Anadolu’nun bütün bölgelerinde ve Trakya illerinde hızla Kuvay-ı Milliye dernekleri kuruluyor ve bölgesel otoriteyi sağlayan şuralar ve kongreler oluşturuluyordu. Özellikle Abdülhamit’in açtığı okullarda yetişen öğretmen, subay, din adamı ve tabi esnaf ve eşraftan vatanperver insanlar Kurtuluş Savaşı’na alt yapı hazırlıyordu. Mustafa Kemal bile Erzurum temsilcisi olarak Meclis-i Mebusan’a seçiliyor, ama kendisi gitmiyordu. Yani Mustafa Kemal, bu diriliş ve direniş ruhunu organize ediyor ve otoritesi altında ortak hedeflere yönlendiriyordu. Böylece temsili (seçilmiş, demokratik) dernekler ve kongreler şanlı Kurtuluş Savaşı’mızı planlayan Mustafa Kemal’in işini kolaylaştırıyordu. 1919 yılında, bir Kürt Milliyetçisi olan Mustafa Sekman, Mondros’la Batılı işgalciler Kürtlere özerklik vaat ettikleri halde, o Kürtlerin Büyük Ermenistan hayaline alet yapılmak istendiğini fark edip, Milli Mücadeleye destek vermeye başlıyor ve Kürtleri isyana kışkırtmak isteyenlerin oyunlarını bozuyordu.

 

Zaten, Mustafa Kemal’in siyasi (diplomatik ve stratejik) dehasının, askeri dehasından üstün olduğunu, bu konunun uzmanları söylüyordu. Atatürk bu sayede, düşman güçleri, bazı vaatlerle oyalayarak hem silah temin ediyor, hem de zafere en kısa zamanda ve en az zayiatla ulaşmayı başarıyordu. Bakınız; 30 Ağustos Zaferi’nden sonra Yunanistan’da, “Küçük Asya Felaketi” dedikleri Anadolu bozgunu üzerine, ta Kütahya’ya kadar Ordusunun başında gelen Kral tahtından indiriliyor, Başbakan ve Başkomutan idam ediliyordu. Ayrıca dört general müebbet hapis cezasına çarptırılıyordu. Bunun gibi, İngiltere’de meşhur Lloyd George 30 Ağustos yenilgisinin suçlusu sayılarak iktidardan uzaklaştırılıyordu. Bu yenik komutanların ve devlet adamlarının ortak tesellisi ise: “Karşımızda Mustafa Kemal gibi dâhi bir lider bulunuyordu!..” sözleri oluyordu. Evet, Mustafa Kemal, Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) tarafından buyrulan ve hâlâ savaş ve savunma stratejisinin en önemli prensibi sayılan “Harp hiledir!” Hadisini üstün bir marifet ve maharetle uyguluyor, ama son aşamada Milli çıkarlarımıza uygun tavırlar takınıyordu.

 

Elbette Mustafa Kemal de, ömrünün farklı dönemlerinde, bazı hatalı kararlar alıyor ve bir beşer olarak yanlış kanaatlere kapılıyordu. Bunların birçoğunu, konjonktürel şartların baskısıyla yapıyor, yakaladığı ilk fırsatta hemen vazgeçip düzeltmeye çalışıyordu. Bazı hatalarını ise, farkına varmadan veya düzeltme-değiştirme imkânı bulamadan ve genç yaşta bu dünyadan ayrılıyordu. O’nu tanrılaştırıp tabulaştıranlar da, Deccal ve Süfyan gösterip Din düşmanı sayanlar da yanılıyordu ve bunlar tarihimize ve milletimize büyük kötülük yapıyordu. Ve maalesef bu iki zıt ithamların da perde arkasında hep Siyonist ve Sabataist merkezlerin sinsi suratları sırıtıyordu.

 

Zaten Rahmetli Erbakan Hocamız da, hiçbir siyasi mazeret ve mecburiyeti olmadan, tamamen samimi bir niyetle 11 Mayıs 2003’teki Saadet Partisi 1’inci olağan kongresinde Genel Başkan seçilmesi sonrası, Başkanlık divanı üyeleriyle Anıtkabir’e gidip özel deftere şunları yazmıştı:

 

"Vatanımızı yabancı işgalcilerden kurtarmak için eşsiz kahramanlıkların destanı İstiklal Savaşı’mızın komutanı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk! Türkiye’miz için ortaya koyduğun büyük hedeflerin önem ve değerini bugün milletimiz hâlâ yakından takip ediyor. Yeniden büyük Türkiye'yi ve yeni bir dünyayı kurmak için bütün gücümüzle çalışarak senin, Türkiye'nin en önde olması gayeni gerçekleştirmek üzere, elimizden gelen her türlü gayreti göstereceğiz. Muvaffakiyet Allah'tandır."[1]

 

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ:

Yorum Yaz