Ocak 23 15:54

Şeytan’ın Vekili Deccal'in “Beyin Kontrol ve Yönlendirme” Sistemiyle ve Nanoteknolojisiyle TÜM İNSANLIĞI ESİR ALMA GİRİŞİMLERİ

Şeytan’ın Vekili Deccal'in “Beyin Kontrol ve Yönlendirme” Sistemiyle ve Nanoteknolojisiyle TÜM İNSANLIĞI ESİR ALMA GİRİŞİMLERİ

İnsanların gerçek olgunluğa ve iman şuuruna ulaşmaları ancak Kura’ni ayarlara ve uyarılara uygun olarak düşünmeleri ve vicdanlarına göre hareket etmeleri ile mümkündür. Ahir zamanda ise, insanların Kur’an ahlakından uzaklaşmış olmaları, iyiyle kötüyü karıştırmalarına ve böylece doğru yoldan uzaklaşmalarına neden olacaktır. Kuşkusuz ki bu durum Deccal'in işini kolaylaştırmada önemli bir rol oynayacaktır. Hak Dinin ölçülerine uygun olmayan sistemlerin ve ideolojilerin ana fikir üreticisi ve destekleyicisi konumundakiDeccal, ahir zamanın bu bozuk ortamından kuvvet bulacak ve insanların büyük çoğunluğunun kendi telkinleri doğrultusunda hareket etmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, Deccal'in insanları doğru yoldan ayırmak, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmasına engel olmak için hangi yöntemlere başvurabileceğinin deşifre edilmesi hayati bir önem taşımaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, Deccal ile ilgili hadisleri açıklarken; Deccal'in kurduğu batıl ve barbar sistemin büyüklüğüne ve etkinliğine dikkat çekmeye çalışmıştır. Bediüzzaman açıklamalarında; hadislerdeki işaretlerin, "Deccal'in iktidar ve icraatının büyüklüğünü"ifade ettiğini vurgulamaktadır. Peygamberimiz (S.A.V.)'in hadislerindeki işaretlere göre, materyalist ve ateist bir dünya oluşturmak isteyen Deccal, Siyonist ve şeytani saltanatına karşı çıkanları etkisiz kılacak, böylece bir nevi sözde ilahlığını ilan etmiş olacak ve insanların büyük bir kısmını da sahte telkinleri ile aldatacaktır. Deccal'in desteklediği materyalist ve ateist ideolojilerin yalanlarına aldanan insanlar, Hak Dinden uzaklaşacak ve toplumlarda ahlaki çöküntü ve dejenerasyon hızlanacaktır. Bununla birlikte, sayıca az da olsalar Hz. Mehdi ve beraberindeki mü’minler Deccal'e karşı büyük bir fikri-siyasi mücadele başlatacaklardır. Deccal'in gerçek yüzünün farkında olanların sayıca az olduklarını Bediüzzaman şu şekilde açıklamaktadır: “Gaybı ancak Allah bilir. Bu hadisin bir te’vili şu olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti (cehd eden ruhani cemaatinin sayısı), Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.”

"...Deccal'ın mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına...": Bediüzzaman bu sözüyle Deccal'in destekçisi olan dinsiz güçlerin hem eğitim kadroları, hem NATO gibi askeri ittifakları ve silahları, hem de maddi imkânları açısından çok güçlü olacaklarını hatırlatmaktadır.

"...cemaat-ı ruhaniye-i mücahidinin...": Bediüzzaman bu ifadeyle Hz. İsa ve O’na tabi olanlar sayıca çok az bir topluluğun Deccal'e karşı fikri ve siyasi bir mücadele içinde olacağını anlatmaktadır.

Dünya hâkimiyeti saplantısına ve üstün ırk inancına kapılan Yahudiler Mısırlı bir Büyücü olan Kabbala'nın kendi adını verdiği Kabbala kitabından etkilenip sapıtmışlardır. Bu kitap sihir ve büyü yoluyla yazılmıştır. Yahudi Hahamları Musa Aleyhisselam’a gelen Tevrat’ı bozup, sihir ve büyü yoluyla Şeytani bir kitap haline çevirmeyi başarmışlardır. Aslında bu Yahudilerin inançları Şeytan’a tapmak ve O’na kulluk yapmaktır. Çünkü Deccal, Şeytan’ın insan suretine girmiş temsilcisi, Siyonist Yahudiler ise Deccal’in gönüllü hizmetçileri konumundadır. Siyonist Yahudiler kendilerine Rabb olarak Allah’ı bırakıp, cennetten kovulan İblis’i seçmiş insanlardır. Bu sapkın Yahudilerin inançlarının temeli; kendi soylarının Şeytan ile Havva'dan, diğer bütün insanların da Adem ile Havva'dan olduğu safsatasıdır. Oysa bu onların batıl inançlarıdır, bütün insanlar Adem ve Havva’dandır. Bazı bozuk Yahudilere göre Şeytan ve Havva’dan Kabil, Adem ve Havva'dan ise Habil doğmuşlardır. Yani bunlar Kabil’i kendilerinden ilk doğan, Habil’i ise diğer insanların ilk doğan atası saymaktadır. Kabil’i kendi ataları sayarlar, çünkü onlara göre O, kardeşinin kanını dökmekte haklıdır. Habil’i ise diğer insanların atası sayarlar, çünkü O ve çocukları sömürülmeye ve öldürülmeye layıktır. Siyonizm’in alt şubeleri olan Mason Localarında ise Şeytan’a tapma ve O’ndan emir alma ayinleri yapılır. Siyonist Yahudiler bu ayinlere sadece 33. derecedeki Masonların girmesine izin çıkarmıştır. Yani işledikleri bütün kötülükler Şeytan’dan emir alarak yapılmaktadır. Siyonist Hahamların ve baş Masonların Şeytani bir gayretle ayaklarının altına 40 gün boyunca Kur’an-ı Kerim bağlayarak İblis’ten bu emir alma işlemini gerçekleştirdikleri saptanmıştır. Emir aldıkları Locanın içinde damalı bir zemin, kirli su dolu bir kap ve boy aynası mutlaka bulunacaktır. Şeytan’ın bu üçünün olduğu yere çok kolay geldiğine inanılır. Hollywood filmlerinde veya Masonların kontrolündeki müzik sektöründe Şeytan’ı; geyik, boğa, keçi, şahin, kurukafa ve tek göz ile sembolize ettiklerine sıkça rastlanır. Bu azgın Yahudilerın nice Peygamberi şehit ettikleri Kur’an’da kayıtlıdır. Siyonist Yahudilerin cenneti bu dünyadır. Onlara göre Yahudi olmayanlar insan süretli hayvanlardır ve kendilerine hizmet için yaratılmışlardır. Onları öldürmek büyük İsrail'e giden yolda Şeytan’a kurban sunmaktır. O yüzden Filistin'de bebek kanı dökerlerken sevap işlediklerine inanılmaktadır. Bu batıl Yahudi inancına göre Allah'ın helal dediğine haram, haram dediğine ise helal demek lazımdır. Allah evliliği emrederken, Yahudiler korkunç bir ahlaksızlık olan ensest ilişkileri helal saymaktadır. Allah faizi haram kılarken, Yahudiler faizi helal saymaktadır. Allah tüm insanları eşit yarattığını buyururken, Yahudiler biz eşit değiliz, üstün ırkız iddiasındadır. Allah; “Bana iman ve itaat edin!” derken, bazı Yahudiler kendini Hâşâ Allah'a eş tutan Şeytan’a tapınmaktadır. Allah kardeşin kardeşle evliliğini şiddetle yasaklarken bir kısım Yahudiler kardeşleriyle, gelinleriyle ve anneleriyle ilişkiye girmekten sakınmamaktadır. Kısaca Yahudi’yi tanımadan Şeytan’ı tanıyamayız, Yahudi’yi tanımadan yeryüzünde kanın neden hiç durmadığını anlayamayız, Yahudi’yi tanımadan dünyadaki fesatlıkların perde arkasını ve işbirlikçi fırsatçıların ayarını kavrayamayız. Bu Siyonist Yahudiler 1480 yılında İspanya'da, Deccal'i ahir zamanda yeryüzüne getirebilmek için “kaderi zorlama kararı” almışlardı. Peygamber Efendimizin (SAV) ahir zamanla ilgili söylediği hadisleri ve haberleri tek tek gerçekleştirmek için sözbirliğine varmışlardı. Zinanın, binanın, deve hörgücü şeklinde kafasını kapatan şehvet tuzağı kızların ve kadınların, faizin, kumarın, suni depremlerin ve savaşların artırmasında bunların planı ve parmağı vardır. Ahir zamanda Deccal’in yeryüzüne otuzlu yaşlarda bir Yahudi olarak geleceği kanaati yaygındır. Orta boylu, kıvırcık saçlı, güçlü ve insanları imanlarından caydırmak için mucize gibi harikalar ortaya koyacaktır. Allah O’na bu fırsatı geçici olarak ve imtihan gereği tanıyacaktır. Ama O’na tabi olanlar kâfir olarak öleceklerdir. Hazreti Mehdi, Şam toprağında NATO ile savaşıp hezimete uğratınca Deccalizm-Siyonizm yenilmiş olacaktır.

İslam Tıbbı uzmanlarından ve Uluslararası Alternatif Tıp üstatlarından Rahmetli Aidin Salih Hanımefendi bu konuda çok önemli ve ilmi tahliller yapmışlardır.

"İnsan vücudu bir elektrokimyasal sistemdir ve artık bu sistemi etkileyecek mekanizma üretilmiştir. Bu mekanizma insanların beynindeki elektromanyetik dalgaların normal seyrini sekteye uğratabilir ve bu yolla insanların davranışlarını değiştirebilir. Belli bir zaman dahilinde insan biyorobot düzeyine indirilebilir.”[1]

Beyin, çok yönlü bir kontrol merkezidir

Beyin bütün vücut sistemlerini yönetirken bu sistemler arasında işbirliğini de sağlayıverir. Beş duyu organımızla algıladığımız her şey belirli bir beyin aktivitesi meydana getirir. Tüm zihinsel faaliyetler, davranışlar, düşünceler, duygular, algılamalar, hareketler ve bütün hastalıklar kendine özgü dalga boyuna ve frekansa sahiptir. Söylenen her kelime, akıldan geçen her düşünce, görülen her nesne beyinde kendi frekans dalgasını şekillendirir. İnsan organizması elektrokimyasal bir biyolojik sistemdir. Nöron aktivitesi de elektrokimyasal bir karakter içerir. Nöronların elektrokimyasal aktivitesi sonucu elektromanyetik dalgalar meydana gelir. Beyinsel faaliyetler bu elektromanyetik dalgaların frekansına bağlı olarak gerçekleşir. Dolayısıyla beyin faaliyetini, farklı yollarla dışarıdan değiştirmek imkân dâhilindedir. Bu yollardan en etkilileri şunlardır:

• Ses kaynağından gelen ses frekansları ile beynin ürettiği elektromanyetik dalgaların rezonans etkileşimi, (binöral aktivite gibi)

• Psikotropik maddelerin beynin kimyasını değiştirmesi… Örneğin, sentetik aromalar, aspartam, titanyum dioksit gibi gıda katkı maddeleri; kafein, alkol, LSD, marihuana gibi uyuşturucular, hormon, vitamin, nöromediyatör, stimülan, antidepresan gibi tıbbi ilaçlar, benzen, toluen, ksilen gibi kimyasallar vs. beyin kimyasını etkilemekte ve yönlendirmektedir.

• Harici elektromanyetik dalgaların beyinsel elektromanyetik dalgaları etkilemesi.

EEG (elektroansefalografi) Klonlama artık mümkün olabilmektedir.

Bilgisayarlar vasıtasıyla öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, korku, hayal kırıklığı, kin, kızgınlık, hiddet, gücenme, üzüntü, kıskançlık, haset ve teröre yatkınlık içeren menfi duyguların frekansları teşhis edilmekte ve "duygu imza kümeleri"olarak EEG'den ayrılabilmektedir. Bunların frekansları ölçülmekte ve belirli frekans kümesi sentezlenip başka bir bilgisayarda sınıflandırılarak biriktirilmektedir. Bu duyguların her bir grubu ayrı ayrı etiketlenip 25. kare prensibiyle belli ses frekansları altına yerleştirilmekte ve hedeflenen bir insanda veya insan grubunda, hedeflenen duyguların ortaya çıkması için beyinlerine gönderilmektedir.

Irak Savaşı’nda bu metod kullanılmış; Iraklı askerlerde korku, umutsuzluk, hayal kırıklığı, dehşet duyguları uyandırılarak direnmeleri engellenmiştir.

Kapalı Devre Kamera Sistemleriyle bir insanın aurası, parmak izi, avuç içi, göz irisi, yüzü, retina tabakası, el yazısı, yürüyüş ve yüz ifadesinin biyoölçümleri alınıp tanımlama sistemlerine aktarılabilir. Bu şekilde o insanın hastalıkları, zayıf noktaları, hafızasındaki gizli kayıtlar ve ruh hali belirlenebilir, ekrana yansıtılabilir, beyin faaliyetini kontrol edecek uygun dalgalar gönderilebilir. Ayrıca, belirlenen kişiye uygun feromonlar seçilerek belirlenen amaç doğrultusunda yönlendirici parfümler yapılabilir. Bu metot özellikle devlet adamları ve etkili kişiler üzerinde denenmektedir.

RFID Çipleri ve tehlikeleri!

Uluslararası büyük firmalardan satın alınan eşyalar (bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinası mutfak eşyaları, vs.) ve giysiler RFID (Radyo Frekans Kimliği) çipleri taşımakta ve takip edilebilmektedir. Cep telefonları ve arabalar sürekli olarak izlenmektedir. Artık nüfus cüzdanlarına ve yemek tabaklarına da RFID çipleri yerleştirilebilmektedir. Giysilere yerleştirilen çiplere nanomoleküller ile bir nanotüp koyulabilir, gerektiği zaman bu tüpün içeriği vücuda enjekte edilebilir veya planlanan herhangi bir şekilde kullanılabilir. Yani araba ya da cep telefonu kullanmasak da yerimiz tespit edilebilir, üzerimizde taşıdığımız mikroçipler uydudan veya bir bilgisayardan yönlendirilebilir.

Bugün dünya çapında milyonlarca askeri personel "güvenlik” gerekçesiyle, binlerce insan ise hükümetler tarafından "kontrol" niyetiyle mikroçiplenmiştir. Bazı politikacılar ve hükümet temsilcileri tüm tutuklu ve esirlerin "güvenlik" amacıyla mikroçiplenmesini istemekte; yine "güvenlik" için yeni doğan bebeklerin mikroçiplenmesini mecbur kılacak yasa önerileri getirmektedir. Bebekleri çiplemenin en kolay yolu ise aşıları bu amaca uygun üretmektir.

Yapay uzuvlara sahip insanlar, beyinlerine yerleştirilen bir tuz tanesi büyüklüğündeki elektronik implant sayesinde yapay kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilmektedir ve bu mikroçip, o kişiyi uzaktan yönetmek için yeterlidir.

Nanoteknoloji ürünü diş protezleri, kemik tozu, implant ve nanokompozit dolgu da ağızda bir tür çip görevi görerek, kişinin, merkezi bir bilgisayara otomatik olarak bağlanmasına ve zihin kontrolüne vasıta olabilir. Beyne, dizlere, omurgaya, çene kemiğine veya herhangi bir uzuva yerleştirilen implant, insanlarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturabilir, beynin bazı bölgelerini canlandırarak renkli görüntüler, yersiz duygular ve hareketlere sebep olabilir. Amerika ve Avrupa'da özel tim eğitimi verilen köpeklerin dişlerine titanyum kaplama yapılarak bilgisayar aracılığı ile uzaktan yönlendirilmektedir. Beyinleri bilgisayar tarafından kontrol altında tutulan köpekler, terminatör gibi korku nedir bilmedikleri için, operasyonlarda özel timden daha başarılı işler görmektedir. Burada dikkat çekici olan, metal kaplama yerine titanyum kaplamanın tercih edilmesidir. Bu durum"titanyum implant yaptıranlar da uzaktan yönlendirilebilir mi?" sorusunu akla getirmektedir. Çünkü dokuları dolduran ve bir nano-nöro alıcı hale getiren titanyum birikintisi veya titanyum protezler nano bilgisayarlar (4. Nesil bilgisayarlar) için otomatik bağlanma yeri olabilir.

Ancak mikroçipler olmasa da, beyinlere mikrodalgalar ve dijital dalgalar ileterek aynı amaca ulaşmak mümkün hale gelmiştir.

Toplumsal zihin kontrolü; toplumu istenilen tarafa yöneltmek; dini ahlakı, gelenekleri ve kültürünü çökertmek için düşünülmekte, televizyondan basına, reklamlardan dizilere ve internet programlarına kadar her şey bu amaçla düzenlenmektedir. Bugün müzik, sinema, gıda, ilaç ve sağlık endüstrisi, gen teknolojisi ve nanoteknolojinin insanlığı vahim bir sona doğru hızla sürüklediği tehlikeli bir sürece girilmiştir.

Bilim adamlarına göre, psikotronik ve psikotropik teknoloji, atom bombasından daha tehlikelidir. Bu teknoloji, insanlardan her emri yerine getiren“zombi üretme” teknolojisidir. Son yıllarda yapılan film, çizgi film ve bilgisayar oyunlarıyla insanlar, özellikle çocuklar bu teknolojinin hedeflediği amacın gönüllü denekleridir. Bu, sadece bir kişiye ya da küçük bir gruba değil, etnik bir gruba, bir millete veya bütün dünya nüfusuna karşı kullanılabilecek büyüklükte bir teknolojidir.

Bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının ortak kanaatine göre Psikotronik silahların etkisinden korunabilenler yalnız inanç sahipleri ve cihat (küfür ve kötülükle mücadele) ehlidir!

İnanan insanı ne hipnoz, ne de elektromanyetik dalga ile kontrol altına almak mümkün değildir. Bu çarpıcı fenomen, ciddi bilimsel araştırmalar ve denemelerle ortaya çıkmış bir gerçektir. Çünkü inançlı ve vicdanlı bir insan, etki altında bile başkasını öldürmez… Haramdan kendini koruyan ve Allah’tan korkan insan hiçbir şekilde harama meyledemez… Halis ve salih bir Müslüman yalan söyleyemez, zalim olmayan ihanet edemez, imanlı insan nankörlük edemez.

Örneğin bu denemelerden birinde, hipnoz altındaki bir adama, birisini öldürme emri verilmiş, ancak adam tam bıçağı saplayacakken koluna kramp girmiştir.

"Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).

Şeytanın sultanı (tesir ve tahribatı) sadece onu veli edinip kendisine uyanlar ve Onu (şeytanı) Allah'a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl Sûresi: 99-100)

İnsan Genom Projesi'nde çalışan ünlü Amerikalı araştırmacı Dr. Collins:"Mükemmel genetik yapımızda “Tanrı geni” adı verilen bir gen olduğu ortaya çıktı. Bu geni aktif olmayanların inançsız olduğunu tesbit ettik. Fakat şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda “Tanrı geni"nin aktif hale gelmesini sağlayan dış bir etken bulamadık. Ne çevrede olan değişiklikler ne de kalıtsal nedenler “Tanrı geni"nin üzerinde etkili olmuyor. Tanrı geninin mucizevî bir şekilde aktif hale gelerek insanlarda inanç olgusunu meydana getirdiğini düşünüyoruz” demektedir ve ilahi hidayet sırrına işaret etmektedir.

Sadece Allah (C.C.) aktif inanç genini inaktif hale geçirebilir ve sadece Allah'ın isteğiyle inanç geni aktif olabilir. “Biz hiçbir Elçi'yi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara (İlahi gerçekleri ve insani görevlerini) apaçık beyan edip (anlatabilsin). Böylece Allah dilediğini (küfrü ve kötülüğü tercih edeni) şaşırtıp saptırır, dilediğini (imana ve iyiliğe yöneleni) hidayete erdirir. O Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.” (İbrahim Suresi: 4)

Nanoteknoloji ile zihin kontrolü Deccalizmin hedefidir!

Nanoteknolojinin, zihin kontrolünde gelinen son aşama olduğu bilinmektedir. DNA molekülleri baz alınarak, bir Bio-Nanoteknolojik anahtar olan ve saç telinin binde biri kalınlığındaki "Nanoactuator" üretilmiştir. Nanoactuator, bir mikroçipten ve bu çipin minyatür bir kanalına bağlanan DNA molekülü ipliğinden meydana gelmekte ve canlı hücrelerin ürettiği doğal enerjiyi kullanarak çalışabilmektedir. Nanoactuator, hücre enerjisini kullanırken ortaya çıkan elektromanyetik sinyaller doğrudan bilgisayara aktarılabilir, böylece canlılar dünyası ile bilgisiyar dünyası arasında bağlantı kurulabilir. Nanoactuator aynı zamanda organizmalar arası bağlantı kurmak için de kullanılabilir. Bu mikroçipin, beyin dokusu dahil, her dokuya yerleştirilmesi mümkün olablir. Bilgisayardan beyindeki mikroçipe gelen sinyaller beyne bir takım resimler, görüntüler, sesler, kokular ileterek program yükleyerek beyni kontrol altına alabilir. Böylece düşünceler, istekler, duygular, sevinçler ve üzüntüler nano-bilgisayarlar tarafından yönlendirilebilir ve tamamen farklı, yapay bir zihin inşa edilebilir.

Birkaç molekül büyüklüğündeki nanoactuatorler ilaçlara, tuza, suya, una veya herhangi bir yiyeceğe katkı maddesi olarak katılabilir veya havaya serpilebilir. Sindirim veya solunum yoluyla gelen bu nanoactuatorler bütün dokulara yerleşebilir.

Nanometre, teknik bir ölçü birimidir ve metrenin milyarda biri anlamına gelmektedir. Nanoteknoloji, maddeler üzerinde 100 nanometreden küçük boyutlarda gerçekleştirilen ölçüm, modelleme, işleme ve düzenleme gibi çalışmaları içermektedir. Nanoparçacıklar, maddenin atomik-moleküler boyutta mühendisliğinin yapılarak yepyeni özelliklerinin açığa çıkarılması ile oluşan madde parçacıkları demektir.

Titanyumdioksit (TiO2); Dünyada en sık kullanılan mineraldir ve nanoteknolojide kullanılan 3 ana maddeden biridir. Titanyumdioksit nanoparçacıklarının atom yapısı değiştirilerek, görülebilen ışık huzmesine olan tepkisi "yeniden inşa" edilmiştir. Işığın (foton) titanyumdioksit nanoparçacığa düşmesiyle birlikte, titanyum dioksitle temas halindeki organik madde, kimyasal reaksiyon sonucu parçalanıp dönüşmektedir. Bu süreç, bitkilerde gerçekleşen fotosenteze benzemektedir. Bitkilerde fotosentez karbondioksit ve suyun, ışığın etkisiyle organik madde, yani besin üretmesidir. Ancak, titanyumdioksit, tam tersine, organik maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suya ayrıştırabilmektedir. Bunun anlamı, titanyumdioksit nanoparçacıkların, herhangi bir organik madde ya da canlı hücreye teması halinde, canlı dokunun, özellikle proteinin parçalanması ve fonksiyonunun değişmesine neden olan kimyasal reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenekte olduğu gerçeğidir. Türkiye'de bütün duvar boyaları nanoteknoloji yöntemiyle ve özellikle titanyumdioksit nanoparçaçıklar ile üretilmektedir. Şu anda nanoparçacıklar bütün ilaçlara, ambalajlı hazır yiyecek ve içeceklere, tuza, şekere, una ve suya koruyucu, beyazlatıcı veya nem tutucu olarak eklenmektedir. Ayrıca kendi kendini temizleyen eşarp, kumaş ve giysiler üretilmekte, nanosıvı olarak temizlikte, ilaçlamada ve yüzey kaplamada kullanıldığı bilinmektedir.

Nanoparçacıkların canlı organizmalara etkisi

Nanoparçacıkların canlı organizma üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılan deneylerde; farelerin organizmasına karışan nanoparçacıkların organizmayı hiç bir şekilde terketmediği ve organlarda çökelti olarak biriktiği tespit edilmiştir. Yaşadıkları akvaryuma karbon nanoparçacıklar katılan terliksiler hızla ölmeye başlamış, aynı akvaryumdaki kobay balıkların ise beyin hücrelerinde hasar tesbit edilmiştir. Nanoparçacıklar canlı hücrenin yapısına nüfuz ederek dokuların bozulmasına ve genleri mutasyona sokarak genetik hastalıklara sebebiyet vermektedir. Ayrıca nanoparçacıkları solumanın akciğerlere büyük zarar verdiği tespit edilmiştir. Günümüzde Nanoteknoloji özellikle tıpta kullanılmak üzere geliştirilmektedir. Bugün nanoteknoloji ve Rekombinant-DNA metodlarıyla aşı, hormon, enzim, vitamin, aminoasitler gibi pek çok yeni ilaç üretilmektedir. İlaç, yiyecek, içecek, tuz ve suyla insan organizmasına giren nanoparçacıkların ne gibi kimyasal reaksiyonlara sebep olabileceği henüz bilinmemektedir. Ama uzmanlara göre nano ilaçların vereceği zararların tespitine yönelik araştırmalar mutlaka gereklidir.

Nanobotların her hastalığı tedavi edeceği düşünülmektedir!

İnsan vücudundaki hücreler, nanobot ve nanostrurkturler vasıtasıyla moleküler seviyede izlenecek ve düzeltilebilecektir. Nanobotlar, hücreleri düzeltme veya yeniden inşa etme yeteneğine sahip hale getirilecektir. Mesela, insanda erken skleroz başladıysa, vücudundaki nanobotlar hastalığın yerleştiği bölgeyi tespit edip, hasta hücreleri ve damarlardaki birikintiyi mekanik ve kimyasal yöntemlerle temizleyecektir. Herhangi bir genetik hastalık varsa, hastalık ile bağlantılı geni tespit ederek, kesip atacak ve yerine yapay "sağlıklı” bir gen yerleştirecektir. Yaşlanma başladığında bütün hücreleri atom seviyesinde düzelterek gençliğe geri döndürecek ve insan her zaman 20-30 yaşında görünebilecektir.

Binlerce yıl önce ölmüş (ve dondurulmuş) varlıkların diriltilebilecekleri hayal edilmektedir!

Ameliyatlar organlarda değil, moleküler seviyede yapılacak ve insan ömrünü uzatmaya yönelik araştırmalara gidilecektir. Dokulara yerleştirilen nanobotlar hastalığa çözüm getiremezse, yeraltında ya da uzayda bulunan ve bütün sağlık problemlerine çözüm getirecek bir kapasitede olan “Merkezi Tıp Bilgisayarına” ulaşarak ondan yardım isteyecektir. Hatta kriyonik metot ile yıllar önce dondurulan insanların hücreleri milyonlarca nanobot tarafından onarılarak diriltilmek istenecektir. Bu şekilde binlerce yıl önce ölmüş fakat cesedinden bir doku parçası kalan varlıklara (bitki, mikrop, sinek, böcek, balık, hayvan veya insanlara) yeniden hayat verilmek suretiyle, Deccal sahte ilahlığını ispat etmek isteyecektir.

Deccal’in hedeflerine göre; bütün insanların beyinleri, tek beyin haline gelmiş gibi, aynı merkezden yönlendirilecektir!

İnsan vücudundaki fizyolojik işlemleri ve kişisel iradeyi elde tutabilen bu nano-nöro-bilgisayarın 2029 yılına kadar üretilmesi hedeflenmiştir. Nanobilgisayarı ilk üreten olmak için, gelişmiş ülkeler arasındaki yarış sürmektedir. Dolayısıyla nano-nöro-bilgisayar planlanan tarihten çok daha önce de üretilebilir. Çünkü bu bilgisayara ilk hangi ülke sahip olursa, “seçilmiş bir insan”ın Deccal’in beyninin elektronik şemasını bilgisayara yükleyecektir. Birer alıcı niteliğindeki nanoparçacıklar veya çipler yerleştirilerek, önceden hazırlanmış olan bütün insanların beyinleri bu bilgisayarla yönetilecektir. Böylece bütün insanların beyni tek beyin haline getirilmeye gayret edilecektir.[2]

"Deccâl'in iki gözü arasında KFR (kâfir) yazılı olacak ve bunu herkes okuyacak" (Müslim, Fiten, 102, 103, 105) Buna rağmen insanların büyük çoğunluğu dünya hırsı ve lüks yaşama heyecanıyla Deccal'e tabi olup helake gidecektir.

Deccal, “Ol!” dendiğinde bazı şeyler meydana gelecektir!

Birkaç molekül büyüklüğündeki nanobotlar bütün dünyayı saracak ve kendi kendilerine hızla çoğalarak herhangi bir organik veya inorganik maddeyi atomlarına kadar çözebilecektir. Sonra bu atomlardan yeni bir madde veya istenilen bir eşyayı yeniden inşa edebilecektir. Nanobotlar insan sesi veya düşüncesi ile yönetilecektir. “Ol!” dendiğinde bazı şeyler hemen meydana gelecek, gafil ve kâfir insanlar da bunu bir mucize zannedeceklerdir.

Hiç şüphe yok Hadislerde haber verildiği gibi Deccal zuhur edecektir!

Modern teknolojik gelişmeler insanlara cazip gelmektedir. Çoğu insan, hiç şüphelenmeden, araştırıp perde arkasını merak etmeden ve bunlardaki tuzağı görmeden, büyülenmiş gibi her yeni metodu denemektedir. Bugün tıpta teşhis ve tedavide kullanılan cihazların çalışma prensiplerini, verilen isimlerin ne anlama geldiğini, bu cihazların neler vadettiğini araştırmak bu metotları kullanmaya niyetlenen her Müslümanın görevidir. Din alimi, cemaat önderi ve fikirlerine değer verilen toplum liderlerine ise büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Hâlbuki son gelişmelerin ve kullanılan teknolojik aletlerin Deccal'in hâkimiyetine hazırlığın son aşaması olduğunu artık anlamamız gerekir. Hz. Peygamber (SAV) Deccalizme ve Siyonist Yahudi tertiplerine özellikle dikkat çekmişlerdir. Nanoteknolojinin vaadlerine bakılırsa, Deccal’i Tanrılaştırma gayesi güttükleri açıkça görülmektedir:

Bunlara göre:

Peygamberimiz’in (SAV) iki farklı Hadisi Şerifte şöyle buyurdukları rivayet edilmektedir:

"Hiç şüphe yok ki Deccal çıkacaktır. Deccal'in yanında cenneti ve cehennemi vardır. Oysa O’nun cehennemi cennet, cenneti ise cehennem konumundadır. O Deccal bazı körleri ve abraşlıları (ağır hastaları) iyi edecek, birtakım ölüleri diriltecek ve "Ben Rabbinizim" diyecektir. Kim O’nu tasdik ederse Deccal’in tuzağına düşecektir. Kim de "Rabbim Allah" der ve böyle ölürse, o zaman Deccal'in fitnesine düşmeyecek ve O’na bir daha fitne ve azab erişmeyecektir."

Bugün hemen herkes, maalesef Deccal fitnesinin tamamen etkisi altına girmiştir. Herkes dili ile "Rabbim Allah" dediği halde amelde hep Deccal'in ürünlerini ve O’nun sünnetlerini (öğretilerini, telkinlerini ve adetlerini) seçmektedir. Gıda ürünleri, doğum şekli, çocuk üretimi, tedavi yöntemleri, giyim malzemeleri, eğlence ve meşgale şekli, tamamen Deccal’in ve Siyonist Yahudi şebekesinin tayin ve tanzim ettiği şekilde yürütülmektedir. Tek çare, Allah’ın (CC) bize verdiği, hayır ile şer arasındaki seçim tercihimizi son nefesimize kadar Hak’tan ve hayırdan tarafa kullanabilmek, ibadet, istikamet ve cihat (Hak’kın ve hayrın hakimiyeti için gayret) etmektir.

“(Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah'tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir). Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Benden korkun! (Size bu yaraşır).” (Âl-i İmran Suresi: 175)

Deccal’in “küresel köleleştirme” planları!

Artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: Dünyada meydana gelen savaşların, isyanların, katliamların ve anarşik olayların arkasında Deccal’in şebekesi Siyonist çeteler vardır. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ve petrole sahip olma planları hep bu odakların dünya hâkimiyeti hesaplarıdır. Afganistan’ı işgal edip Taliban’ı deviren ABD’nin hedefi kesinlikle terörle mücadele falan sanılmasındı. İlluminati’nin amacına uygun olarak, uyuşturucu ticaretini denetim altına almaktı. Çünkü Afganistan’ın dünya afyon üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştirdiğini bilmeyen kalmamıştı. BM Uyuşturucu ve Suç Dairesi’nin verilerine göre:

Taliban iktidarının sona erdiği 2001 yılında 185 metrik tona kadar inen yıllık afyon üretimi, 2004 yılında 4200 metrik tona, 2008 yılında da 8500 metrik tona çıkmıştı. Geometrik olarak katlanan bu üretim, yüzlerce ton saf uyuşturucu anlamını taşımaktaydı. Bu üretimin yıllık değeri 400 milyar doları aşmaktaydı ve bu paraların hemen hepsi Amerika’daki Siyonist bankaların hesaplarına yatırılmaktaydı. Yani Deccal’in ve Siyonizm’in güdümündeki ABD 2001 yılında terörle mücadele adına Afganistan’ı işgal altına almış, ama aynı topraklarda terörün en önemli parasal kaynağı olan Afyon üretimini yüz kat artırmıştı.

Uluslararası uyuşturucu ticaretinde; istihbarat birimleri, siyasiler, bürokrat kesimler, kaçakçılık şebekeleri ve terör örgütleri arasında Şeytani bir işbirliği kurulmaktaydı. İşte kırk yıldır ülkemizi kan ve gözyaşına boğan PKK örneği ortadaydı. Üstelik işbirlikçi AKP iktidarında para aklama işlerini kolaylaştıracak finansal araçlar her geçen gün daha da yaygınlaşırken dünyada bir yıl içinde 800 milyar dolar uyuşturucu parasının el değiştirdiği konuşulmakta, PKK da bundan payını almaktaydı. Bu kirli kara para yıkanmakta ve türlü yollardan dünya sömürü düzeninin içine sokulmaktaydı. Siyonist merkezlerin güdümündeki İlluminati bu paraları genellikle CIA aracılığıyla Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmeyen ülkelerdeki terör örgütlerine aktarmaktaydı. Kısacası bu paralar iç savaş çıkarmada ve kargaşa oluşturmada kullanılmaktaydı. CIA bu paraları çok rahat harcamakta, devletine, kongresine hesap vermesine de gerek kalmamaktaydı; çünkü tümü kayıt dışıydı. Dilediği ülkede darbe yaptırıyor, istediğinde seçimle gelen yöneticileri öldürtüyor; hile kattığı seçimlerle yönetimleri değiştirebiliyor, bunlar da Deccal’in Yeni Dünya düzeninin kurulmasını kolaylaştırıyordu!

Mafya ağıyla, terör yapılanmalarıyla ve uyuşturucu parasıyla Siyonist Dünya Düzeni kurma amaçlı İlluminati gibi Şeytani oluşumların başında 13 Yahudi ailesi bulunmakta ve bunlar Rothschild’den, Rockefeller’lardan başlayıp Onasis’e, Dupont’lara kadar uzanmaktaydı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ni Londra’da 18. yüzyılda (1715) kurarak uyuşturucu ticaretine başlamıştı. Şirket sadece uyuşturucu satmakla kalmamış, pazarını geliştirmek için insanları uyuşturucuya bağımlı hale getirme çabalarını da yoğunlaştırmıştı. Bu şirket, Çin’den o dönemde lüks içecek olarak nitelendirilen çay ithal edip Avrupa’ya satmakla durmamış, kârını arttırmak için Hindistan’dan çok ucuza sağladığı uyuşturucuyu Çin’in Canton limanındaki ofisinden yola çıkarak halka ücretsiz olarak vermeye başlamıştı. Ve 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde her on Çinliden biri uyuşturucu bağımlısı yapılmıştı. Böylece Siyonist İlluminati’nin yan kuruluşu şirketin kârı da milyonlarca Pound Sterling’e ulaşmıştı. İlluminati’nin ölüm ve ızdırap üzerine kurduğu bu sömürme ve köleleştirme imparatorluğu, Rahmetli Erbakan Hocamızın ısrarla vurguladığı Siyonizm’in zulüm saltanatı aslında “Şeytan’ın Krallığı ve Deccal’in hükümranlığıydı.

Bu Şeytan şebekesinin şer etkisinden korunmanın ise iki temel yolu vardı:

1- Hak dine ve Rahmani sisteme tam bağlanmak, Kur’an ve Sünnet kaynaklı Adil Düzen’e taraf olmak ve bu uğurda çabalamak… Bütün batıl din ve düşüncelere ve Şeytani düzenlemelere karşı olmak, Milli Şuur, Milli Görüş ve Milli Çözüm duyarlılığı taşımak...

2- Her türlü haksızlık ve hayâsızlıktan, batılı ve barbar düşünce akımlarından, porno ve uyuşturucu bağımlılığından ve her türlü günahtan ve batıl saplantılardan uzak durmak… Takva sahibi olmak…

Bu arada; Rabbimizin pek çok ayette bizlere “açık ve asıl düşman” olarak tanıtıp uyardığı Şeytan’ın ve insan suretli takipçisi Deccal’in, Allah’tan bağımsız bir güçleri olduğu asla sanılmamalıdır. Şeytan ve Deccal imtihan sırrıyla, şerrin ve şekavetin merkezi ve temsilcileri olsalar da, hayır ve şerrin bizzat Allah’ın takdirinde bulunduğu ve her hususta O’na sığınmak lüzumu asla unutulmamalıdır.

Deccal’in gücü, Şeytani cinlerden kaynaklıdır!

Kıyamet alameti, fitne ve fesadın simgesi olarak haber verilen Deccal, batı kaynaklarında “tek gözlü bir yaratık” olarak tanımlanır. Bu tanım, Siyonist Yahudi sermayesinin sömürü aracı olan ABD dolarının üzerindeki piramit tabakalarının en üstündeki, tüm dünyayı ve insanları gözetleyen Şeytan’ın (Luzifer’in) tek gözünüanımsatmaktadır. İslami kaynaklarda da, Deccal hakkında pek çok Hadis vardır, ayrıca çeşitli ve detay verici rivayetler bulunmaktadır. 300 yıldan fazladır (Osmanlı’nın 2. Viyana bozgunundan beri) Deccal’in çıkması için özellikle kurulan bir İllimünati Tarikatı vardır ve bu Şeytani hedefler doğrultusunda her yola başvurulmaktadır. Hatta bu sapkın ve azgın çevrelerde; Deccal Şeytan’ın oğlu olarak algılanır. Deccal’in, Şeytan ile Yahudi bir insanın izdivacından doğduğuna inanılır. Deccal ve Siyonist teşkilatları, kötü cinleri de kullanıp, insanları etki altına alma konusunda onlardan yararlanmaktadır. Bu cinler, musallat oldukları insanları kuşatmakta ve kontrol altına aldığı insanların beden ve beyin enerjilerini kendilerine hazır bir akü gibi kullanmaktadır. Bu sayede Deccal’in güdümündeki Şeytani cinler, sızdıkları insanların gizli ve yüksek enerjilerinden bir ayrıştırıcı gibi yararlanıp, kendi enerji güçlerini atomlara ve moleküllere çevirme yeteneği kazanmakta ve etkinlikleri daha da artmaktadır. “(İşleri güçleri yalan olan ve batıla daldıkları halde kendi kendilerini hayırlı bir şey üzerinde sanan) Kimseleri Şeytan kuşatmış (onların ruhlarını kapsamış) ve kendilerine Allah'ı hatırlamayı (Onun emir ve yasaklarına göre yaşamayı) unutturmuş durumdadır. İşte (haramlara ve hayırsız yollara düşen) bunlar Hizbüşşeytan'dır. Ve Şeytan'ın partisi (tarafgirleri, ekibi, takipçileri) mutlaka hüsrana uğrayacaklardır. Şu kesin bir gerçektir ki; Allah ve Resulûne karşı gelerek (İslâm davasına hıyanet edenler) mutlaka rezil ve zelil düşecek kimseler olacaklardır. (Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaktır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.”[3] ayeteleri bu gerçeğe işaret buyurmaktadır. Gerektiğinde insan ve hayvan suretine girebilme kabiliyeti olan cinler, kişilere, hayvan türlerine hatta maddi cisimlere nüfuz edebilecek yaratılıştadır. İşte Deccal, en önemli ve etkili askerleri olan bu Şeytani cinler sayesinde, insanların beynini ve bedenini kontrol edip kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmek suretiyle, büyük tahribatlar yapacak, gafil ve kâfir insanları Tanrı gibi kendisine taptıracaktır. Deccal, İslam ülkelerinde mü’min, müttaki ve mücahit etiketli, ama Siyonist işbirlikçisi sahte dindar kahramanlar eliyle Müslüman toplulukları avucuna alacak… Hıristiyan ülkelerde Papa ve Papazları ve halkın sevip sahiplendiği insanları öne çıkarıp onları avlayacak… Hindistan’da Hindu, Çin’de Budist liderleri; yerine göre, Liberalist, Sosyalist ve komünist sistemleri ve önderleri kendisine hizmetkâr yapıp Şeytani amaçları için kullanacaktır ve kullanmaktadır.

Bugün oldukça yaygınlaşan, artık her evde kullandıkları hatta herkesin sürekli üzerinde taşıdıkları bilgisayarları, cep telefonları, “çip”li nüfus cüzdanları ve kimlik kartları üzerinden; uzaktan kumandalı virüsler, nano teknolojiyle gönderilen negatif enerjiler ve çekim yapabilen kameralı sistemler sayesinde insanlar Siyonist Şeytani merkezlerce hem kontrol altında tutulmakta, hem de beyinleri etkilenip yönlendirilmeye çalışılmaktadır.

 

 


[1] Mikroway News Dergisi, Luis Slizen

[2] Bak: gerçek Tıp, Yitik Şifanın İzinde, sh: 422 ve devamı

[3] Mücadele: 19, 20 21

Yorum Yaz